tag:blogger.com,1999:blog-71351564054610547102024-03-05T06:59:57.225+03:00Kötüceyim, iyice...Yaşıyoruz işte bir garip erdost halli, anlamaya çalışarak olup bitenleri...Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.comBlogger79125tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-39828518798275093662014-08-07T13:51:00.003+03:002014-08-07T13:51:54.328+03:00Korsan Kitap...<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">...Tik tak, tik tak, tik tak; Akrebin yelkovanı bir kere daha sokmasıyla birlikte tam 59 saattir uyanığım, tam 59 saattir. Muhtemelen gözlerim, bir cadı makinin gözlerini andırıyor şu an ve kıçıma kaş, göz çizsem, eminim ki daha güzel görünür, suratımdan. Tam 59 saattir uyanığım ki 59, asal sayıların on yedincisidir ve 17 de asal sayıların yedincisidir. Ne büyük tesadüftür ki 7 de bir asal sayıdır ancak şimdiden belirtmeliyim ki; tüm bu salakça saptamaların konumuzla hiçbir alakası yok, çok, bok… Hayır, hemen korkmayın; ben şizofren değilim. Yalnızca öyle sanmanızı istedim. Sıkıcılıktan sıçıcılığa bu kadar hızlı geçebileceğimi de inanın tahmin etmemiştim.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Yıllardır beklediğim olayın, tam da beklentimin son bulduğu anda patlak vermesinin ardından, kaldığım köhne evi bulmalarının bu kadar zaman alacağını hayal edemezdim. Elbette ki çılgın kalabalıkta yalnız ve yalnızca bir yüz olduğumu biliyordum ancak, doğrusu bu kadarını beklemiyordum. Neyse, birileri gelene kadar bolca zamanımız var gibi görünüyor. Aslında kendimden bahsetmekten nefret ederim ancak şimdi izninizle size bir nebze nefret kusmak isteğindeyim;</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">***</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">İnsanların çoğunun en sevdiği şiirin Fatiha, en sevdiği yabancı şarkının ise ezan olduğu az gelişmiş bir ülkede, potansiyel bir az gelişmiş olarak açmışım gözlerimi ve bir kucak görmek için epeyce beklemişim. Baştan belirteyim; 9 ay bilmem kaç gün içinde yaşadığım kadını hiç görmedim. Bu durum, şu satırları okuyorken bulunduğunuz yerin dışını hiç görmemek gibi olsa da, biraz daha farklı olduğunu söyleyebilirim.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Dahası, sütünü emdiğim kadını da hiç görmedim ve markası fark etmeksizin pastörize sütlere olan bağlılığımın, anneme olan bağlılığımdan daha fazla olduğunu piçtenlikle dile getirebilirim. Gördüğünüz üzere bazı anneler çocuklarını önce doğurur, sonra aldırır. Hemen hiçbir şeye aldırmıyor oluşum belki de bundandır.<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span></span><br />
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Sosyal Hizmetlerde belli bir süre asosyalleştikten sonra bir gün ismi Korkut olan bir amcanın beni almaya geleceği söylendi. Burada durun; sosyal hizmetleri bu kadar kolay geçebileceğimi sanmıyorum. Korkut’an günlere geri döneceğiz.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Sosyal Hizmetler dediğimden sakın ha herhangi bir hizmet falan çıkarımı yapmayın; bildiğiniz çocuklardan esirgeme kurumu işte. O günlerde, bizden esirgedikleri sevgiyi nasıl bu kadar rahat vurguladıklarını merak eder dururdum, bugünlerde öğrendim. Bu durum bana küçükken televizyonda gördüğüm Birleşmiş Milletler adına, fakir ya da savaşta olan ülkelerde erzak dağıtımı yapan kişilerin, hem üniformalarının, hem de araçlarının üzerinde “UN” yazmasını hatırlatıyor. Erzak olarak un dağıttıklarından dolayı böyle yazdığını düşünürdüm. Sonraları öğrendim ki meğer Birleşmiş Milletler’in yani United Nations’ın uluslararası kısaltmasıymış “UN”. Aslına bakarsanız Birleşememiş Milletler’in işlevi hakkındaki düşüncem geçerliliğini halen koruyor. Bu nedenledir ki çocuklara estirme kurumunun üniforma ve araçlarında “ÇEK” yazması gereklidir ki oraya gidecek olan çocuklar, çekecekleri çileye bir nebze olsun hazırlansınlar. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">***</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Yılda iki ya da bilemediniz üç kez denetim veya bayram sebepli devlet erkânının bizi göresi gelirdi. Bu günlerde yurdum çalışanlarının, bünyelerinde yer alan çocukları ne kadar sevdiklerini göstermek için yarıştıklarını ve onların bu yarışı üzerine umutlarını yatırıp da kaybeden bizleri görebilirdiniz. Danışıklı Dövüş Kulübü’ne hoş geldiniz. Bir günlük de olsa geçici bir rahatlık; Sevgi kuraklığında serap gördüren bir şefkat hibesi ve hibertesi sendromlu çocuklar…</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Tam da bu noktada insanlarla hayvanları ayıran temel fark ortaya çıkar; Goril Koko dışındaki hayvanlar yalan söylemezler. Ayrıca herkesin yalan olduğunu bildiği bir yalan artık hakikattir ve hakikatler gerçekten de yalanlarla başlar.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Kendi istedikleri hayatı yaşayamayanlar, günü geldiğinde suçlayacak, dahası hınçlarını alacakları insan aramaya başlarlar ki buldukları insanlar çoğunlukla anne, baba, kardeş, eş, çocuk, patron ve genelde de Aykut Kocaman’dır. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Soğuk yuvamızda çalışan insanların suçlayacakları kişiler arasında üst sıraları zorlamaya başladığımız günlerde daha önce yurdun kalorifercisi olan Dündar amca birden müdür oluverdi. Bizim için çok önemli bir süreci başlatan bu olayı sakın ola “hükümetin işleri işte!” deyip geçiştirmeyin. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Bu dönemde, kaloriferler yanmıyor diye götümüz donardı lakin işin aslını bilmeyenin asla anlamlandıramayacağı biçemde yanmasını da hiç mi hiç istemezdik. Kışçı’nın ne demek olduğunu bilmezdik belki ama öykümüzde öykünmek vardı onlara. Uykubozumunda vücudumuz soğuktan kilitlenmişse eğer güne önde başlar, tersi durumda ise daha başlamadan yenik bitirirdik. Aborjinler’in kışın bir yerden, herhangi bir yere giderlerken, köpeklerini sırtlarına bağladıklarından bihaber, uyandığımızda sırta bağlanmaya razı olurduk. Buz gibi havada işerken çıkan buharda ısınma isteğiydi bizimkisi, aman ne çocukça bir istek…</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Kaloriferin işlevinin sıcak sudan geçtiğini çözerek çözülmemiz de işte bu günlere rastlardı ki bu süreç, atıl duruma düşen kalorifer peteklerinin içindeki boruların kullanım alanının oldukça geniş olmasını kavramamızla devam eder giderdi. Gördüğünüz üzere hava durumu tadında bir yaşam sürüyorduk. Yurt geneli yer yer sıcak sulu, yer yerse soğuk demirliydi. Yani bok gibiydi. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">İlk dayağımı 5 yaşımda yedim,</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Mor gazozlar aktı gözlerimden,</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Ağladım...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">İyice dayak yemeden dayak atılamaz derler,</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">İlk dayağımı dışarıda, 7 yaşımda attım,</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Dövdüğüm çocuk yüzünü annesinin memelerine kapatarak ağladı,</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">İçim çok acıdı,</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Yanlarına giderek özür diledim ki</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">İlk ve son anne dayağımı da o gün yedim</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Mor gazozlar aktı gözlerimden,</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Ağlamadım...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Dündar amca, sözünde dindar bir insandı ki belki de sırf bu nedenden, o günlerden beri din bana hep dar gelir. Elli, elli bir yaşlarında bir adamdı bu. Kısa boylu, tombul ve çirkin. Tam da olması gerektiği gibiydi özetle. Geldiği yeri unutmadığından gururla bahseder dururdu ve dahası kazan dairesinin neden altta olduğuna dair, kazanmak için yanıtlı, yanıltı bir metaforu bile vardı. Ona göre kalorifercilik hiç de hafife alınacak bir iş değildi ki kendisi, kalorifer sözcüğünü bölük pörçük ederek üzerimizden cümle çıkarabilme yeteneğine sahipti. Sayesinde sabahtan akşama kadar çalıştığımız için gözümüzde fer kalmayana kadar kalori verebiliyorduk örneğin. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Söylediğine göre anne ve babalarımız ya ezan okunurken sevişmişlerdi, ya Kur’an yırtmışlardı ya da tuvalette ekmek yemişlerdi. Kim bilir, belki de haklıydı! Onlar ekmek bulabilmişlerdi, bize de bok yemek düştü.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Bir de belletmenler vardı tabii. Psikolojik travmaya maruz kalmış polisler belletme konusunda uzman oldukları gibi, bir o kadar da azman olduklarından bu iş için biçilmiş kaftanlardı ki aslında biz piçleri biçmek için psikopolis tutmalarına da pek gerek yoktu. Aslında mesele, eğer kaloriferci müdür olabiliyorsa, psikolik polis neden belletmen olmasından ibaretti. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Sonraları mesleki anlamda öğretmenlik eğitimi alan polisler de yediğimiz dayaklara gerek özne, gerekse öylesine bir öğe olarak konuk oldular tabii. Her geçen gün alıştırmalarına alışmaya çalışıyorduk. Hatta hiç unutmam bir tanesinin soyadı Cop’tu ki bunu duymamızla birlikte doğrusu ödümüz koptu. Çocuk dövmek kendisi için ata sporuydu. Elinde tuttuğu sinirli değneği sokacak yer arayışı; aman ne büyük bir buluş…</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Polisler, polisiye dayak atmanın içgüdüsel hazzını almaktalardı,</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Bense ölesiye dayak yemenin piçgüdüsel hazzını defalarca aldığımdan,</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Dayağın da, </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Hazzın da </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Azı kâfi gelebilirdi…</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Mor gazozlar dolsa da gözlerime</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Yalnız yemediğin dayak adamı ağlatmaz</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Olsa olsa güldürürdü</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Ben de gülerdim</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">İşin kötüsü dayak atmayı bilmeyen adamın vurduğu öldürebilirdi</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Polislerin çoğu da öğretmenlik eğitimi aldıklarından </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Devlet için adam dövmeye değil</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Devlet için koyun gütmeye programlanmışlardı</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Bu yüzden yine de dikkatli olmak gerekirdi...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Devletin tutmak istediği ancak genelde en mahrem yerlerini tutturduğu çocuklardık hepimiz. Kömür karası kışın ortasında, mahallenin en fakirinin evinde doğal bir derin dondurucuya dönmüş mutfağın en soğuk köşesinde, günlerdir birkaç arkadaşıyla bekletilen ince belli çay bardakları gibiydik. Ancak bir sonraki misafirin gelişiyle hazırlanabilecek, içimizi ısıtacak bir çayı dört gözle beklemekteydik ve bu bekleyiş; ince bellerimize uzanacak soğuk elleri ısıtmak ile ödüllendirilecekti. Zaten biz de o elleri ısıtmak için yanıp tutuşuyorduk.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Beklerken birbirimize asla sarılamayacağımızın da farkındaydık. Çünkü tüm yaşadıklarımızdan sonra artık kendimizden olanı sevememek gibi lanet bir huyumuz vardı. Hatta sarılmayı bırakın, birbirimize gerçek anlamda sokulamıyorduk ve asla sokulamayacaktık da. Çünkü ince belimizin aksine artık çoğumuz geniş ağızlıydık ve ağızlarımız bizi birbirimizden olabildiğince uzak tutuyordu. Sonuç olarak bazılarımıza kaşık konulmadan sıcak su dökülüyor ve çeşitli yerlerimizden kırılıyor, kimseye batmayalım diye de doğrudan çöpü boyluyorduk. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">***</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;"><span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Kırılan çay bardaklarının yerini doldurma adına, destek birimi olarak farklı yuvalara iadeli taahhütsüz biçimde gönderildiğimiz de olurdu. Yerine ulaşmayan çocuklardan kurum, elbette ki mesul değildi. İskambil destesindeki jokerler gibiydik resmen. Diğerleri ile aynı pakette olsak da hiç arayanımız soranımız olmadan rahatlıkla çıkarılıp bir kenara atılabilir ya da satılabilirdik, taksitle ya peşinen olması fark etmeden. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Bu anlarda bazı haklarımız yok muydu; vardı elbette. Çekiliş hakkımızı sonuna kadar kullanıyorduk. Tombala pulları gibi bir minibüsün içerine konuyorduk ve gideceğimiz yere varana kadar aramızdan bazıları seçilmiş oluyordu. Tombala oyununda bir pulun çekilip, tombala kartının üzerine konduğunu değil de camdan dışarı atıldığını düşünün. Toprağa karışmamızın ne kadar az zaman aldığını bilemiyorum.<span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;"><span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre;"> </span>Sineklerin ısırıklarının üçüncü dereceden müellifi olduğumuz günlerde, düştüğümüz yer yetmiyormuş gibi, Sineklerin Tanrısı’ndan bir haber, birbirimize de düşmeye başlamıştık. 0-6 yaşın taze fasulyeliğinden çıkıp, gerçek anlamıyla bilet kesilir yaşa geldiğimizde gönderildiğimiz, 7-12 yaşlar arası çalışan yurtta mecazi anlamda da biletimizin kesilebileceğini, aniden kesilen sesler ve dahası kesilen bilekler sayesinde anlamış oluyorduk.</span></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: auto; text-align: justify; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: auto; word-spacing: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="line-height: 18.399999618530273px;">Huzurda sessizlik vardı, ama her sessizlikte huzur aramamak gerekirdi. Tamam, insan daha doğarken ölmeye başlardı ancak yine de birazcık erken sayılırdı. Yaşam okulundan mezun olmak varken yurtsuz yere atılmak hiç de hoş değildi. ...</span></div>
</div>
Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-18040550927452003392013-06-10T11:51:00.000+03:002014-08-05T15:24:25.324+03:00Demokrasi vardır, yalan olsa bile...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
"Demokrasinin içinin güzelliğine kapılıp, onu sahiplenen o kadar çok sistem, ideoloji, akım, yaklaşım -ve artık adına ne derseniz- vardır ki günümüzde mikro ya da makro olduğu fark etmeksizin bu terimin kullanımına ihtiyaç duyulmaktadır. Dr. House bu konuda sağlam bir önerme getirmektedir; </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
-"<b>Hakikat yalanlarla başlar ve insanlar yalan söyler</b>." </div>
<div style="text-align: justify;">
-"<b>En başarılı evlilikler yalanlar üzerine kuruludur</b>"<br />
<br />
ki bu Foucault'un sistem hakkındaki görüşleriyle tamamen örtüşür. Dahası oy veren kişilerin verdikleri parti ile aralarındaki <b>geçici evlilik sözleşmesi</b>'nde de bu kural açıkça yazılıdır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Demokrasi sözünün iktidarın dilinden düşmemesi bana "Barda" filminin de müzikleri arasında yer alan Üç Nokta Bir'in söylediği "dediler ki" şarkısının bir kısmını da anımsattı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Tekrar gözden geçirdim, yalan söylememişler... tekrar gözden geçirdim, yalan!" "Eğriyi doğruyu bilenler" tarafından kullanılan demokrasi kavramı da aynen bu şekilde bi yalan-bi doğru-bi kurgu-bi sorgu-bi vurgu halinde sürüp gitmekte ve kabına sığmamaktadır. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir başka başlık altında dickinson'un "gerçeği söyle ama onu çarpıtarak söyle. başarı yayılan yalanlarla gelir" sözünü paylaşmıştım. Araçlar amaç olma ironisine yenik düşerlerse belirli çıkmazlara neden olurlar. Demokrasi de bana göre bu çıkmazların başında gelmektedir. Antik yunan demokrasisinin kavramsallaştırmasını yapanların "ancak ve ancak küçük toplululuklarda geçerli olabilir demiştik" dediklerini de duyar gibiyim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>"Eğer yurttaşlar devletten korkuyorlarsa bunun adı tiranlıktır! Eğer devlet yurttaşlarından korkuyorsa bunun adı demokrasidir." </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kimin kimden korktuğuna gelin siz karar verin?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Son olarak da <b>"demokrasi vardır, yalan olsa bile...</b>"</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
NoT: <a href="http://dayatmalardakaybolus.blogspot.com/" target="_blank">Dayatmalarda Kayboluş</a> arkadaşımın yazısına yazdığım yorumumu paylaşmak istedim :) Görseli de <a href="http://serkanaydemir.blogspot.com/" target="_blank">Yalnızlığın Tanımıydı Ayrılık</a>'tan yürüttüm :)</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE_xscKYPkaiVfpeWM0pCxaY2KDM6njvOZ5kTqNpnpP8xHADqV37ICu6m3wprSymL6S4eC30h9ZWhSY0my76_jMn_KBXidcL6kAzP8Qe2ZG1GYUtGnOooWeq1S1LWiCB7KebNbAwPvGvWE/s1600/g%25C3%25BCzel.jpg" imageanchor="1"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE_xscKYPkaiVfpeWM0pCxaY2KDM6njvOZ5kTqNpnpP8xHADqV37ICu6m3wprSymL6S4eC30h9ZWhSY0my76_jMn_KBXidcL6kAzP8Qe2ZG1GYUtGnOooWeq1S1LWiCB7KebNbAwPvGvWE/s320/g%25C3%25BCzel.jpg" height="298" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-87037791669795420072013-06-07T15:25:00.002+03:002013-06-07T15:41:08.596+03:00Twitter belasına kardaş, yatarız zindan bizim!<div style="text-align: justify;">
Merhaba,</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bugün direnişin 11. Günü! Hareket bir kıvılcım ile ortaya çıkmış ve devamında ülke içinde gittikçe büyüyen koca bir yangına dönüşmüştür ki evet, polis tam da bu yüzden tazyikli su sıkıyor (!) Bu bağlamda akaryakıt ve LPG’ye gelen son zamların ardından biber gazı da artık ekonomik bir yakıt türü olarak hayatımıza her an girebilir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öncelikle benim de, eşim ve kayınbiraderimle anbean içerisinde yer aldığımız hareketin örgütsüz ve doğaçlama olduğunu düşündüğümü belirteyim. Bu durum, atılan sloganlardan, gelişi güzel hareketlerden de anlaşılabilecektir ki esasında tam bir “kervan yolda düzelir” durumu söz konusudur. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hayatında ilk defa meydanlara dökülmüş çok büyük bir kesim var. Tam bir serçe telaşı içerisinde, polisin orantısız gücünden korkan ama yine de cesaretle meydanlarda yer alan bir halk yığını. Barikat kurmak, polisle çatışmak, kaldırım taşı sökmek, otobüs yakmak vs. bir yana dursun gözü sürekli olarak poliste olan bir kitle.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu kitlenin % 95’den fazlası taraftarlar, liseli gençler, üniversiteliler, sade vatandaşlar, vb. insanlardan oluşuyor. Simge yoğunluğu açısından hazırlanan mizah gücü çok yüklü efsanevi pankartlar ve Türk Bayrakları söz konusu. Diğer semboller çok az! Yani öyle başbakanın bahsettiği üzere ideolojik ya da siyasi gruplar, 28 Şubatçılar, alkolikler, çapulcular değil meydandakiler ve başbakanın lafına bakıp çapulculuğu bir şeref payesi görecek kadar, gülmeyi bilen kişiler... Normalde hakaret davası açılabilecek sözler, lafı işiten tarafın verdiği tepkiyle çok ilginç ve karmaşık bir hal alarak birer birer kavram karmaşasına dönüşüyor. Bir de unutmadan ezan okunduğunda hiçbir direktif olmadan sessizleşen, bitmesiyle birlikte tekrardan sloganlara başlayan bir kitle düşünün; kandilde içmeme kararı alarak, simit dağıtan bir hareket sizce İslam karşıtı olabilir mi?</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSxq3I3YzdAMkILTJr_-O2tP5LlZ_KetaiCfuhMX-gxBetIB6Wthk24kDqop37heme55CEVV6dezFu5j6gfzuCNh8a76yqZtUAGmWJKbnQftmwtYb956GorvenDC5z7XBm-MOsdnz65kRq/s1600/budur.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="271" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSxq3I3YzdAMkILTJr_-O2tP5LlZ_KetaiCfuhMX-gxBetIB6Wthk24kDqop37heme55CEVV6dezFu5j6gfzuCNh8a76yqZtUAGmWJKbnQftmwtYb956GorvenDC5z7XBm-MOsdnz65kRq/s320/budur.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigvxbpB5NkmkfBkho3z2KV1UD6Zi3kwvxK-h7VP8UZH35u5rJdyweDjKqvwJoJ9gLR6W1G8m5IDI-nDrg-m0uoMXmQbeW1bPQs3C48NGdSnNfqxh4oe_30PQ4ci8Cu_-WG1pcZi8rzeMgx/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><br /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Türkiye şu an güzel ama sadece bir kişinin zevkiyle döşenmiş bir evdir. Bir kitlenin taleplerine kendince cevap verdiğini düşünen ancak kendinden olduğunu belirttiği halde, %50'inin içinde ve dışında kalan kitleyi alenen dışlayan, dahası onurunu kırarak aşağılayan bir başbakanı vardır. Bu kesimin haklı “haylazlıkları” başbakana yaramaz olmuştur ki artık bu tebaaya karşı bir çatı değil yalnızca her yağmurda su akıtan boş bir tavandır. Onuru kırılan, kişiliğinden ödünler verdiğini hisseden, “benim burada ne işim var” diyen insanlar var bu ülkede ve nasıl ki bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüyse; Bir ülke de, en fakiri kadar zengin, en esiri kadar özgürdür! </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Çoğunlukla bilgi çarpıtma kaynaklı <i>karşılıklı</i> kışkırtma yok mu eylemlerde? Var ki, bu çok normal. Ortak bir hedef ve plan olmadığı için zaten provokasyona çok açık bir durum söz konusu.Ancak tüm hareketi salt bunu yapanlara indirgeyip itibarsızlaştırmak da en kibar tabirle algıda seçiciliktir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir de twitter yüzünden İzmir'deki gözaltılar var. İzmit'te de durum farksız ki "bu apartmanda işçi var mı?" gibisinden saçma bir suhal ile kapımız çalındı bizim de. Bu bizce bir gözdağıydı. Ancak Hindistan'daki Tuz yürüyüşünü bilen bilir! Hapishaneler haksız yere içeri konanlarla dolmaya başladıkca, "suçu" işlemeye devam etmek gerekir. #bubirsivildirenis mağdem en pasif agresif direniş yöntemi belki de budur!</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><i>Twitter belasına kardaş, yatarız zindan bizim!</i></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><i><br /></i></b></div>
<div style="text-align: justify;">
Direnişteki insanları kategorize etmeye çalışmak, boş konuşup, oturduğu yerden maval okumaktan ibarettir. “Bu eylemi yapanlar, 28 Şubat’ta, başörtüsü yasaklarında neredeydiler?” gibi sorular soranlar var ki saçmalamakta gelinen son nokta budur. Ekşisözlük’te “crowley” rumuzlu arkadaşımızın bu soruya verdiği yanıt şu an alanlarda bulunan pek çok kişi için geçerlidir;</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>“Ben ortaokuldaydım. Gezide yanımda olan kardeşlerim ya okula başlamamıştı ya da ilkokuldalardı. Bazıları liseye yeni başlamıştı. Sürekli olarak şurada neredeydiniz, burada neredeydiniz diyorsunuz ya? Biz Gezi’deydik siz neredeydiniz?”</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şu an meydanlarda olan kitlenin tutumunu şuna benzetiyorum ben. Almanya’da yaşayan Türk pasaportuna da sahip insanlar seçimlerde, Almanya’nın AKP’sine değil de sol tandanslı partilere oy veriyorlarken, Türkiye seçimlerinde oylarını AKP’ye veriyorlar. Çünkü gurbette ve azınlıkta olduklarından haklarını en iyi koruyacak, savunacak kişileri başta görmek istiyorlar ki ezildiklerini hissettikleri ülke de bir nebze nefes alabilsinler. Ülkemizde “%50” içinde/dışında kalan ve sesini duyurmak isteyen kesimin de şu an yaptığı aslında bundan pek farklı değil. Seçimler, demokrasi alfabesinin yalnızca birkaç harfini oluştururlar. Her gün seçim yapılamayacağına göre, bir haksızlık ile karşılaşan halkın tepki göstermesi kadar doğal bir şey de yoktur. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUlKG-k7ty61IHILEY-VEDz6oCN78YxXKmwxLeHlWG1ksMxtlbuXie-0WMsxqlj33aY9iH943ekoLeax1YA9Eo9aXEcAbIy5ewM2SeCJGSd-D0lV5-FYx9_Xv0hNS0xIWJJwgEYWzJ7r_-/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUlKG-k7ty61IHILEY-VEDz6oCN78YxXKmwxLeHlWG1ksMxtlbuXie-0WMsxqlj33aY9iH943ekoLeax1YA9Eo9aXEcAbIy5ewM2SeCJGSd-D0lV5-FYx9_Xv0hNS0xIWJJwgEYWzJ7r_-/s1600/images.jpg" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Konuyla ilgili Murat Menteş’in paylaştığı bir anekdotu aktarmak istiyorum size;</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>“Babamın arkadaşı Süleyman Bey, eşi Hacer Hanım’dan boşanmış. Şok!</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>Annem soruyor: “35 yıldır evliler, kocaman çocukları var, neden ayrılmışlar?”</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>“kahve köpüğü” diyor babam, “Süleyman, ‘kahvenin köpüğü az olmuş’ deyince Hacer de kızmış; tartışmışlar ve soluğu mahkemede almışlar…”</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>Annem: “yahu neler söylüyorsun, insan hiç kahve köpüğü yüzünden boşanır mı?”</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>Sesimi çıkarmıyorum.</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>Fakat, bu boşanmanın kahve köpüğüyle ilgisi olmadığını biliyorum.</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>Öfke, geçmişte biriken çok sayıda meselenin bileşkesidir ki Gezi Parkı hareketi de direniş için “kahve köpüğü” olmuştur.</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Son olarak eyleme katılmayan arkadaşların herbirine -düşüncesi ne olursa olsun- katıksız saygı duymakla birlikte, onların da direnişe katılan insanların her birinin davasına saygı duymaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü "dün sizin istediklerinize kulak tıkandığında sizden biriydim, şimdi siz başkalarına kulak tıkadığınızda nasıl sizden olayım ben." Kölelikten kurtulur kurtulmaz kendisine köle isteyen biri olmayın! Size zamanında yapılan haksızlıkların acısını, bundan sorumlu olmayan kişilerden çıkararak, yaşadığınız acıların aynısını ve belki daha da fazlasını başkalarının yaşamasına da ortak olmayın!!!</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
“Yaşam tarzımıza, mahremiyetimize, onurumuza dokunma!” başka ihsan istemez…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-56756863407386099722013-06-02T01:23:00.000+03:002018-11-29T13:18:17.244+03:00İnsanlık güzel şey diyelim, insanca yaşayabilmek de güzel olsa gerek;<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFbvoUA3_JFzWkxlmfcDnrxTlCY2AQ2Tol9JBQ9hw1sWBgsO2sFCiBbBwa4aybKXxYGjcvZ1yzPf3-213OJvdl_ptgGwdM4xqqw5kTWdThAyi7SR-pm8A2ZpwyMe1ABEyX0wluU3KUK4ws/s1600/insanl%C4%B1k+su%C3%A7u.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFbvoUA3_JFzWkxlmfcDnrxTlCY2AQ2Tol9JBQ9hw1sWBgsO2sFCiBbBwa4aybKXxYGjcvZ1yzPf3-213OJvdl_ptgGwdM4xqqw5kTWdThAyi7SR-pm8A2ZpwyMe1ABEyX0wluU3KUK4ws/s640/insanl%C4%B1k+su%C3%A7u.JPG" width="474" /></a></div>
<br />Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-59603193173163692962013-06-02T00:47:00.000+03:002013-06-02T00:47:19.473+03:00Meydanlardayız...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAOIUNkS7gQV8STv8CnF5L3VmxZLevIKbvOG4OlSrzMaQmkevUcjrbX5qKB0kXMZxQYgdPDlEmEkQqfP_5FFs0-sY7-5DgJRytvWhuo6PpePzLz8GzZHHeKtii6DkhT1m4OrRK1_YyFkR_/s1600/Ekran+Al%C4%B1nt%C4%B1s%C4%B1.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAOIUNkS7gQV8STv8CnF5L3VmxZLevIKbvOG4OlSrzMaQmkevUcjrbX5qKB0kXMZxQYgdPDlEmEkQqfP_5FFs0-sY7-5DgJRytvWhuo6PpePzLz8GzZHHeKtii6DkhT1m4OrRK1_YyFkR_/s640/Ekran+Al%C4%B1nt%C4%B1s%C4%B1.JPG" width="512" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-30580211993139099232012-10-15T12:51:00.000+03:002012-10-15T12:51:07.605+03:00Hazırlık...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: center;">
<a href="http://erdostyuksel.blogspot.com/2012/06/can-i-sknt-bitti.html" target="_blank">Can-i Sıkıntı</a>'ya hazırlık günleri...</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipRYWU0-u_x-Z8dcnJciiBEB5SuCrq2GLDbbyuMcJkikjeG0EwoewSpoeIJS9yEso15bf_gy3VBwFZNtdcsnE5M3fni4qfomfT-zb66nJ5f8vS-qtvQEfifv-Bcbbc8OcAvq3Uq8QedFrV/s1600/G%C3%B6dence+Da%C4%9Flar%C4%B1.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipRYWU0-u_x-Z8dcnJciiBEB5SuCrq2GLDbbyuMcJkikjeG0EwoewSpoeIJS9yEso15bf_gy3VBwFZNtdcsnE5M3fni4qfomfT-zb66nJ5f8vS-qtvQEfifv-Bcbbc8OcAvq3Uq8QedFrV/s320/G%C3%B6dence+Da%C4%9Flar%C4%B1.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Çok az kaldı...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-65680260094148649292012-10-01T22:08:00.000+03:002012-10-01T22:08:25.742+03:00Alex De Souza...<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOM8QYp6feo80uk_F889FR4D8XEjz1yxyXfWMxi2VWJkET_PGMxJoRIfYERi0TV6phPSu60VlfwpYVnwMgF-8jVl4S-cH5meCPFsgcwLXKPSnyGPHZW06CBRMdy265xE7Bn0RecQZsesuy/s1600/Yorumsuz....jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOM8QYp6feo80uk_F889FR4D8XEjz1yxyXfWMxi2VWJkET_PGMxJoRIfYERi0TV6phPSu60VlfwpYVnwMgF-8jVl4S-cH5meCPFsgcwLXKPSnyGPHZW06CBRMdy265xE7Bn0RecQZsesuy/s640/Yorumsuz....jpg" title="Yorumsuz..." width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">Yorumsuz...</span></div>
<br />Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-91363463250927610512012-09-12T14:16:00.002+03:002012-09-12T14:17:43.773+03:00Umarım...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgM8SWccO86CBSsXjyeNs6Ec6iT5uA83-vzQNQPEKsLy2mUXbQ3hdBiQCtICLekO0_KG9DrXVDZkuTqsV9yD2OeGiWLgaKuNdsFdexHYizSRa1Nu_MGtjvCbw0M4NGV9mCNrAc6UqiCtkHj/s1600/umar%C4%B1m....bmp" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="275" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgM8SWccO86CBSsXjyeNs6Ec6iT5uA83-vzQNQPEKsLy2mUXbQ3hdBiQCtICLekO0_KG9DrXVDZkuTqsV9yD2OeGiWLgaKuNdsFdexHYizSRa1Nu_MGtjvCbw0M4NGV9mCNrAc6UqiCtkHj/s320/umar%C4%B1m....bmp" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><br /></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><br /></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>"haklısınız. ölümden sonra hayat var. ama benim suçum değildi top oynamanın din dersinden daha zevkli olması... inanmayacak birisi değilim. bu zamana kadar olmayacak çok şeye inandım. mesela şöyle olsaydı; bütün herkesin ateist olduğu bir dünyada yaşasaydım ve bir gün yanıma yaşlı bir amca yanaşıp bana şöyle söyleseydi: 'çocuk, sen onlara bakma.ölümden sonra hayat var'. işte o zaman çok kolay inanırdım. hatta gece gündüz dua ederdim. ama haklısınız ölümden sonra hayat var ama derdim o değil; umarım din dersi yoktur..."</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
Eser Furtuna</div>
<div style="text-align: right;">
<a href="http://totianlatiyor.blogspot.com/2012/09/4.html">http://totianlatiyor.blogspot.com/2012/09/4.html</a>
</div>
Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-76769181388450070172012-09-10T15:38:00.001+03:002012-09-11T12:59:21.773+03:00Üç...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhR5j0dAzKcIW12qT0_BbgtnALK0v10DvPZ7CfUx51cVYlvcwVnAeXeUPzlrSuizbzmO-ykeHUfcpy-_ah_f3ntH8ayawGBCRnHPiZPJYhnJrLLQ5rVBeGpcWNcRF7O1wvoxgQulcKwrmwt/s1600/g%C3%BCne%C5%9F.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhR5j0dAzKcIW12qT0_BbgtnALK0v10DvPZ7CfUx51cVYlvcwVnAeXeUPzlrSuizbzmO-ykeHUfcpy-_ah_f3ntH8ayawGBCRnHPiZPJYhnJrLLQ5rVBeGpcWNcRF7O1wvoxgQulcKwrmwt/s320/g%C3%BCne%C5%9F.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">hayatınızda sağlam bir mutsuz sona geldiğinizde</span><br />
<span style="font-family: inherit;">bayatlamayan bir tek mayanız kalmıştır.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">kendinizden başlayarak,</span><br />
sizi koala gibi SARdığını SANdığınız kişileri,<br />
<span style="font-family: inherit;">herkesi ve her şeyi</span><br />
<span style="font-family: inherit;">sağ üstteki çarpıya basar misali bir çırpı da geride bırakmalısınız</span><br />
<span style="font-family: inherit;">fakat başlarda önünüze baktıkça arkanızı görmeniz kaçınılmazdır.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">yakın planlı hayalleriniz kırıldığı an</span><br />
<span style="font-family: inherit;">uzaklar; yaranıza tuz basan tuz'aklardır.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">hem kaç kez kaçarsa kaçsın uçurtmanız</span><br />
kız isteme besmelesinden ötürü<br />
<span style="font-family: inherit;">gökyüzüne küsülmezdi</span><br />
dahası <span style="font-family: inherit;">kimse bilmese de</span><br />
<span style="font-family: inherit;">esmer tasın değeri yeni hamamda bilinmezdi </span><br />
<span style="font-family: inherit;">yine de kafanız genelde çalışmasa bile </span><br />
<span style="font-family: inherit;">eski'r tas dipsiz kuyulara birebirdi...</span><br />
<span style="font-family: inherit;"></span><br />
esmer güneştim<br />
dondum önce<br />
çatırdayarak çözüldü dilim<br />
gözlerim açıldı yavaş yavaş<br />
ayaklarım dibe vurdu<br />
ve sonra doğdum yeniden<br />
karanlık aydınlığa...<br />
<br />
ağlayan bir temmuz sabahında<br />
kör bir limoncunun<br />
bonkör bir askıdan ekmek alırken<br />
rüya salıncağında sallanan bir çocuk görmesi kadar<br />
anlamsız bir karşılaşmayla<br />
tanıştım bir çocukla<br />
ve sanki iki bendir tanıyordum bu veledi<br />
önce biraz kekeledi<br />
sonra da yüzüme fazlasıyla gülerek<br />
"sonunda gelebildin" dedi!<br />
anlayacağınız şov, kaldığı yerden<br />
kovularak devam ediyordu...<br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">yeni hayatımın ilk gününde böylece bir arkadaşım oldu,</span><br />
adı da şaka gibiydi<span style="font-family: inherit;">; </span><br />
<span style="font-family: inherit;">Joker;</span><br />
<span style="font-family: inherit;">yani iskambil kağıtlarının elli üçüncüsü...</span><br />
<span style="font-family: inherit;">bildiğiniz üzere kişileri tanımakta üzerime yoktur (!)</span><br />
"o da benim gibi galiba" derken<br />
<span style="font-family: inherit;">ve acaba ihtiyacım olan yerde kullanabilir miyim onu?</span><br />
<span style="font-family: inherit;">hatta bazen kendi yerime bile kullanabilir miyim?</span><br />
<span style="font-family: inherit;">soruları aklımdan geçerken, </span><br />
<span style="font-family: inherit;"> "joker, küçük bir delidir.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">herkesten farklıdır o. </span><br />
<span style="font-family: inherit;">ne sinektir ne karo, ne kupa ne de maça. </span><br />
<span style="font-family: inherit;">sekiz veya dokuz, papaz veya bacak değildir. </span><br />
<span style="font-family: inherit;">her şeyin dışındadır, ötekilerle aynı yere ait değildir.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">gerçi öbür kartlarla aynı pakette bulunur,</span><br />
<span style="font-family: inherit;">ama orası onun kendi evi değildir aslında. </span><br />
<span style="font-family: inherit;">bu yüzden de çıkarılıp bir kenara konabilir, hiç arayanı soranı olmadan."</span><br />
<span style="font-family: inherit;">yazan, bir kullanma klavuzu tutuşturdu elime ki</span><br />
benzer yanlarımız hakikaten de vardı fakat<br />
beş dakikada bütün işler değişti...<br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">Polisler, polisiye dayak atmanın içgüdüsel hazzını
almaktalardı,<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: inherit;">bense ölesiye dayak yemenin piçgüdüsel hazzını
defalarca aldığımdan,<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: inherit;">dayağın da, <o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: inherit;">hazzın da </span><br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: inherit;">azı kâfi gelebilirdi…<o:p></o:p></span></div>
<span style="font-family: inherit;">mor gazozlar dolsa da gözlerime<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: inherit;">yalnız yemediğin dayak adamı ağlatmaz<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: inherit;">olsa olsa güldürürdü<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: inherit;">ben de güldüm<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: inherit;">işin kötüsü dayak atmayı bilmeyen adamın vurduğu öldürebilirdi<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: inherit;">polislerin çoğu da öğretmenlik eğitimi
aldıklarından <o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: inherit;">devlet için adam dövmeye değil<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: inherit;">devlet için koyun gütmeye programlanmışlardı</span><br />
<span style="font-family: inherit;">bu yüzden yine de dikkatli olmak gerekirdi...</span><br />
<br />
fark ettim ki zaman eskisi kadar hızlı geçmiyor<br />
eskisi kadar da çabuk ölmüyordu<br />
hızla anlatacağım olaylardan çok dolgudan olgularım vardı<br />
şemsiyeyle ilgili bir japon atasözünden ötürü de hiçbir şey sormadım ona<br />
farkında olmadan güzel işler yapacağımızın farkındaydım<br />
birbirimiz için ilk gün okul servisinde yan yana oturan çocuklar gibi olmalıydık aslında<br />
ama sanki 20 yıllık kankardeşlerdik...<br />
dayaktan sonra<br />
bana bu hayatta başarılı olmak istiyorsan bir üçüncüye ihtiyacın vardır dedi<br />
ve o gün beni geleceğin en garip yazarıyla tanıştırdı;<br />
ismi cenap'tı...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUOyXo2V99liylb3qki7QkQPjizG4LvuwhqTgN7pKjqw-GxoUhMp-UlzHPR1nCVAnu38M7Cuob7K593_3dWwaC3-AqwSAgzhCjkKljx0taZlGF31mYP64ptzRE_rF6Bpp_MNf1M5sPu2xd/s1600/3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUOyXo2V99liylb3qki7QkQPjizG4LvuwhqTgN7pKjqw-GxoUhMp-UlzHPR1nCVAnu38M7Cuob7K593_3dWwaC3-AqwSAgzhCjkKljx0taZlGF31mYP64ptzRE_rF6Bpp_MNf1M5sPu2xd/s320/3.jpg" width="320" /></a></div>
<br />Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-53779599396443514412012-08-29T09:18:00.001+03:002012-08-29T09:23:22.060+03:00Mor Gazoz...<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNBaPMVxKFPYAh-tkuUSf8KYcLsf_pvU-lA-VlITPrOg97bDuJpwf77cyuuW5GEyfYvq3mYyl3cAkmAfivHIhUFQ2SCpK1jBCCRkJO44xZWS2NJ8OGVPIiK6w3rr4ujRGhpZSSLsulOJrs/s1600/minicikdusler_1254905934.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNBaPMVxKFPYAh-tkuUSf8KYcLsf_pvU-lA-VlITPrOg97bDuJpwf77cyuuW5GEyfYvq3mYyl3cAkmAfivHIhUFQ2SCpK1jBCCRkJO44xZWS2NJ8OGVPIiK6w3rr4ujRGhpZSSLsulOJrs/s320/minicikdusler_1254905934.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
boşta gezmekten hoşlansam da<br />
hoş gezdiğim anlarda bile boş gezemeyen,<br />
taşkağıttan, bıçkın bir kaplanım ben.<br />
annem ben doğarken,<br />
babamsa siyahi olarak doğmamla,<br />
hayalleri batarken ölmüş.<br />
ismimi de halimle müsemma olarak Güneş koymuşlar da<br />
daha ilk günden tutulmasam iyi olurmuş...<br />
<br />
sokağa 4 yaşımda düştüm,<br />
ilk dayağımı 5 yaşımda yedim,<br />
mor gazozlar aktı gözlerimden,<br />
ağladım...<br />
iyice dayak yemeden dayak atılamaz derler,<br />
ilk dayağımı 7 yaşımda attım,<br />
dövdüğüm çocuk yüzünü annesinin memelerine kapatarak ağladı,<br />
içim çok acıdı,<br />
yanlarına giderek özür diledim ki<br />
ilk ve son anne dayağımı da o gün yedim<br />
mor gazozlar aktı gözlerimden,<br />
ağlamadım...<br />
<br />
ilk işime 8 yaşımda girdim.<br />
sansar diye birinin kendi yaptığı şekerleri<br />
bisikletle büyüklere dağıtan minik bir bitirimdim.<br />
alemdeki cismim gündüz feneri,<br />
ismimse esmer şeker'di<br />
annem babam tanısalardı beni<br />
çok severlerdi<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHDit0jEIHJnZu2a38JWYGWzsb0bq-JQLlM1igUEy4LY-rZJlyHi8Z2v-WXBiMkUt5FbX5XN_CpOWEam20ahUdCx3Cr2-5VRjRvElz8db8U_AAHCoTdsFIFaZz68pwt1CIe6yZyI1JH4Uk/s1600/tumblr_m3uj5w15HL1qa9omho1_500.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHDit0jEIHJnZu2a38JWYGWzsb0bq-JQLlM1igUEy4LY-rZJlyHi8Z2v-WXBiMkUt5FbX5XN_CpOWEam20ahUdCx3Cr2-5VRjRvElz8db8U_AAHCoTdsFIFaZz68pwt1CIe6yZyI1JH4Uk/s200/tumblr_m3uj5w15HL1qa9omho1_500.jpg" width="149" /></a></div>
sansar iyi bir adamdı;<br />
bana okumayı, yazmayı, dövüşmeyi, iskambili, bölüşmeyi ve gülmeyi öğretti.<br />
zaten bir adam sizi her hafta lunaparka götürüyorsa kötü olamazdı.<br />
13 yaşımdayken aynı lunaparkta pamuk şeker yiyen bir kıza aşık oldum<br />
benden epey büyükmüş!<br />
ne olmuş yani,<br />
onun yaşı büyükse benim de gözyaşım büyük cinsinden arabesk hallerdeydim<br />
sansar, "uzak dur oradan" dedikçe, kendimi orada buluyordum.<br />
ilk bıçak yaramı da "kızın peşini bırak" sözleriyle kızın gözleri önünde edindim<br />
"güzelim kızı tek seven ben olacak değilim ya!" diye düşünerek,<br />
bana bıçağı vuran çocuğun ablak bakışları arasında<br />
sağ yanım hızla kanarken kıza, kendi koyduğum isimle seslenerek,<br />
Pamuk Şekeri;<br />
"işte seni de bu bıçak yarası gibi seveceğim" dedim!<br />
kız benden akan kanı görünce düşüp bayılmıştı da<br />
bayılmasa iyiydi...<br />
<br />
sansar bir kere daha iyi adamdı<br />
tüm gece penguen okumuş gibi uykusuz kalmıştı<br />
zaten bir adam bütün gece başınızda bekliyorsa kötü olamazdı<br />
saçımı okşayarak, şansa yaşadığıma dair bir nutuk attı<br />
ayağa kalktığımda 14 yaşındaydım<br />
pamuktan bir sevgilim vardı,<br />
ben sütlü kahve olmuştum,<br />
o da kömür gözleriyle esmer pamuk...<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeHsAMbsv_OVN6QJw8k0mf9cgYv20sTWaKrNQEDH57xzfFiXc1RXK-v0H8bPVpC8dyVj9fYHpyZ6rrlEaTnkNKWhW24JcFfS5ZKD2PZTj8M7w3H8whCeofINv2IjE1KhJBDcTRJ5ycpT-n/s1600/dogs_black_white.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="143" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeHsAMbsv_OVN6QJw8k0mf9cgYv20sTWaKrNQEDH57xzfFiXc1RXK-v0H8bPVpC8dyVj9fYHpyZ6rrlEaTnkNKWhW24JcFfS5ZKD2PZTj8M7w3H8whCeofINv2IjE1KhJBDcTRJ5ycpT-n/s200/dogs_black_white.jpg" width="200" /></a></div>
bıçak yarası gibi keskin bir viraja hızla girerek büyürken<br />
bir gün bizim kız<br />
gündüz fenerle gezen ve kendine köpek diyen bir adamı anlatan<br />
kendi küçük fakat derdi büyük bir kitap bulmuş,<br />
gündüz fenerliğimizden de bağdaşım kurup<br />
gitmiş biri ak diğeri kara 2 yavru almış gelmiş<br />
daha kendi sorumluluğumuzu bilmeden<br />
2 yavru köpeğimiz oldu mu 15 yaşımda<br />
karasına gündüz dedim akına gece,<br />
neticede<br />
ikisi de iki hece...<br />
<br />
16 yaşımda sansar şeker yapmayı öğretti bana<br />
tadına bakmamam gerektiğini de tembih etti.<br />
"köpeklere de verme gözleri kör olur" dedi.<br />
birlikte çok güzel işler yapacağımızı fakat daha tıfıl olduğumdan bahsetti.<br />
ben de kendimi ona daha iyi göstermek için tatlı tatlı diye bir kitap okudum.<br />
ilk sayfada çikolata topları vardı,<br />
esmer şeker koyun diyordu.<br />
ben de kendi yaptığım şekeri karamelle karıştırarak ekledim<br />
tadına bakıp bakmama konusunda kararsız kaldım fakat<br />
bugüne kadar bir istisna dışında sansar'ın sözünden hiç çıkmamıştım.<br />
derken sansar geldi ve yaptığımı görünce çılgına döndü,<br />
nasıl olduğunu sonradan anlayacağım şekilde, tatmadığımı anladı.<br />
sakinleştikten sonra bir tanesini kokladı ve ufak bir parça attı ağzına<br />
o anki yüz ifadesi hayatımda görmediğim kadar mutlu bir ifadeydi ve zengin olduk dedi...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2vGRHcAIGzdgaSd_qLY27lITs5xkEkd3_Uef-5FYwhO4AKXLHER0DYE-fgETsec91jquS_pcRwlQcK9AbqawAwogcrVR4S9dqNsLN9jahKKO1F363a1UWBTD-FoRUNTrhxAia386PhWaO/s1600/BestEver8.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2vGRHcAIGzdgaSd_qLY27lITs5xkEkd3_Uef-5FYwhO4AKXLHER0DYE-fgETsec91jquS_pcRwlQcK9AbqawAwogcrVR4S9dqNsLN9jahKKO1F363a1UWBTD-FoRUNTrhxAia386PhWaO/s200/BestEver8.jpg" width="137" /></a></div>
17 bitmiş 18'den gün almıştım ki<br />
25 yaşındayım desem kimse itiraz etmezdi<br />
hayat standartlarımız zengin insan mertebesine yükselmişti artık<br />
içimdeki kaybetme korkusu ise her geçen gün artmaktaydı ki<br />
her şey çok güzel gidiyorsa kesin olan tek bir şey vardı;<br />
bir şeyler yanlıştı ve kötü şeyler olacaktı...<br />
<br />
bir gün evlenmeden olmayacağına dair olan anlaşmamız aniden bozuldu ve<br />
pamuk şeker ile bir sonraki aşamaya geçtik.<br />
mor gazozlar aktı gözlerinden,<br />
ağladı...<br />
ağladım...<br />
<br />
<br />
bunun ertesi gün sansar daha önce hiç görmediğim şekilde telaşlı bir halde geldi ve<br />
"köşeye sıkıştım, hemen burayı terketmelisiniz" dedi.<br />
sol yanından bir anahtar çıkardı,<br />
bir kağıda bir şeyler karalayarak<br />
bana uzattı.<br />
hiçbir soru sormadan gece ile gündüzü de yanıma alarak pamuk'un yanına gittim ve durumu anlattım<br />
önce "gelemem" dedi, sonrasında ise bana sımsıkı sarılarak "yalvarırım git buradan" dedi...<br />
ne olduğunu anlamadan aptalca bir soru sorarak "kim" dedim...<br />
"hemen bu evden çıkmazsan beni sonsuza dek kaybedeceksin" deyince,<br />
gözlerimi gözlerinden ayırmadan kapıya kadar varıp, dışarı çıktım...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqouFCsI8lIw1kmfExkUX-EKdY9gc-eIS4K0MvhcrUJdQaqBkXaDP_ZrTwRvtgKTpZWYxyIbjnMJhKm2ONNvMdLDZieTOX2JsmLFh1SHvST8wgWTMhq3CH3wIZCLLDhyiGzVdjjTohp42_/s1600/relief_print_craziness.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="155" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqouFCsI8lIw1kmfExkUX-EKdY9gc-eIS4K0MvhcrUJdQaqBkXaDP_ZrTwRvtgKTpZWYxyIbjnMJhKm2ONNvMdLDZieTOX2JsmLFh1SHvST8wgWTMhq3CH3wIZCLLDhyiGzVdjjTohp42_/s200/relief_print_craziness.jpg" width="200" /></a></div>
hayatın zirvesinden yuvarlanmaya başladığımı hissettim.<br />
yeteri kadar param, çok güzel bir sevgilim, babadan öte bir adamım ve köpeklerim vardı ama<br />
anlayamayacağım şeyler oluyordu<br />
sansar'ın karaladığı kağıtta bir postane kasası numarası yazılıydı.<br />
sol anahtarının açacağı kasaya hemen ulaştım:<br />
pamuk ve benim için iki pasaport, kıbrıs'a bir uçak bileti ve<br />
adıma düzenlenmiş binlerce liralık bir hesap defteri vardı yalnız,<br />
niye iki pasaport ve bir uçak bileti diye düşünmekten parayı umruma katamıyordum...<br />
<br />
sansar'a kendimi bildim bileli güvendim ancak<br />
bu kez kendimden beklenmeyecek bir biçimde<br />
"acaba pamuk'la beni ayırmak mı istiyor?" diye düşündüm,<br />
dayanamayarak mahalleye geri döndüğümde sansar'ın tutuklandığını gördüm.<br />
mor gazozlar aktı gözlerimden,<br />
ağladım...<br />
hemen sonra evden pamuk'un çıktığını ve polis şefine uzun uzun sarıldığını gördüm.<br />
gece ile gündüzü bir refleksle elimden bırakmamla birlikte<br />
ikisi de tüm hızlarıyla pamuk şekerim'e doğru koşamaya başladılar<br />
bense olanı biteni çözememenin verdiği sinire rağmen saklanmayı akıl edebildim...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgX4drNLu4ZABSHHPPDOVY4uQ8x2JFrrbqFo2JKX-GthifxnQNsRXR5j50NzTCFnWZdzvCGrNRD87Ne0F2TR8ins6rvRoLZtMEqP09-XwUs3HK2F1KlP8k9FXCusGWiQZKy90RT81bEro6Z/s1600/BestEver2.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="132" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgX4drNLu4ZABSHHPPDOVY4uQ8x2JFrrbqFo2JKX-GthifxnQNsRXR5j50NzTCFnWZdzvCGrNRD87Ne0F2TR8ins6rvRoLZtMEqP09-XwUs3HK2F1KlP8k9FXCusGWiQZKy90RT81bEro6Z/s200/BestEver2.jpg" width="200" /></a></div>
ertesi gün televizyonlarda,<br />
"bugüne kadar 27 kişiye tecavüz etmekten aranan sapık sonunda yakalandı"<br />
şeklinde bir haberi sansar'ın fotoğrafıyla birlikte verdiler...<br />
işte bu çok saçmaydı<br />
mor bir gazoz açtım içtim,<br />
ağlamadım...<br />
çok değil daha birkaç gün önce<br />
hayatımın bu erken döneminde<br />
diğer insanlardan çok farklı olmadığımı,<br />
oldukça sıradan olduğumu düşünüyordum<br />
şu an ise nereden ve kimden başlayacağımı biliyorum...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9rl5qquWjfNZiX8ubsVdVRyFGXhHEUceynl4agiVu6Qof9K8bzKIJSfh7q3WphjDo0krncrRIZ5LPBKrNpL0zYfsErS_VgpkY9-jMALfauB82B8OCs6I4valxe_xfJHstEb-JKxxPm6Px/s1600/dusunen_adam_b__medium__1239052468.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9rl5qquWjfNZiX8ubsVdVRyFGXhHEUceynl4agiVu6Qof9K8bzKIJSfh7q3WphjDo0krncrRIZ5LPBKrNpL0zYfsErS_VgpkY9-jMALfauB82B8OCs6I4valxe_xfJHstEb-JKxxPm6Px/s320/dusunen_adam_b__medium__1239052468.jpg" width="320" /></a></div>
<br /></div>
Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-86214867474786729342012-08-27T09:35:00.002+03:002012-08-27T09:36:45.277+03:00Kızmayın...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2xUgXQ3xNOmwJ0IB2IQZUSQQdbA1wlZLb7tjZ82BnfJAnbgbx8dBr4KBB-yBKFEvyw4dJcI9YA4FRMurkvg25DeA56Rt5j2lUPdfXMHs_fEweuHMrQ4mAtaQfXAcq2UDYJxMg3-jVZJjl/s1600/angry1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="291" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2xUgXQ3xNOmwJ0IB2IQZUSQQdbA1wlZLb7tjZ82BnfJAnbgbx8dBr4KBB-yBKFEvyw4dJcI9YA4FRMurkvg25DeA56Rt5j2lUPdfXMHs_fEweuHMrQ4mAtaQfXAcq2UDYJxMg3-jVZJjl/s320/angry1.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
3 Ağustos'tan bu yana bırakın bloga yazı eklemeyi, birkaç istisna hariç bakma fırsatını bile bulamadım. Bu nedenle yeni yazı var mı diye uğradıkça eski yazıyla karşılaşan ve akabinde canı sıkılan arkadaşlarımdan özür diliyorum... Hele Red House çok kızdı çok :) Aynı duyguyu ben de bazı bloglarda yaşadığım için hayal kırıklığına uğruyorum ve hayıflanmakta fazlasıyla haklı arkadaşlarımı anladığımı bilmelerini istiyorum...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Artık geldim buralardayım...</div>
Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com32tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-6954968108045658672012-08-01T17:15:00.000+03:002012-08-10T02:44:13.505+03:00Pencere Önü Çiçeği...<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEha8spkumynY7m3ojC8NdgI4XJiVomAlkkSCUBdqyW_X4GBMQGURvlMC0bVpKcutaTtwkpuSGZs_Nvb9Y_wdKHKXgc4N05vNq34f3Z1XmlgeBHYi1rTWgvaD8VPx1t2sRliI6ale9b3kkPf/s1600/3..jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" eda="true" height="202" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEha8spkumynY7m3ojC8NdgI4XJiVomAlkkSCUBdqyW_X4GBMQGURvlMC0bVpKcutaTtwkpuSGZs_Nvb9Y_wdKHKXgc4N05vNq34f3Z1XmlgeBHYi1rTWgvaD8VPx1t2sRliI6ale9b3kkPf/s320/3..jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a href="http://www.youtube.com/watch?v=ClmdiIv8i6E" target="_blank">Okurken Dinleme Şarkısı</a><br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben, güneşi pek sevmeyen fakat son iki yıldır, fazlasıyla güneş alan bir evin, penceresinin önünde solmaya direnen bir çiçektim. Komşu çiçekler, onlara karşı sıfır sorun politikası gütmeme rağmen, onlar gibi çok renkli açamadığımdan olsa gerek, bir türlü beni sevemediler. Bir ara içlerinden birisi beni sever gibiydi; hatta yaramazlık yapmadığımı defalarca söylememe rağmen kızgın bakışlarını üzerime fırlatıp duran güneşe karşı gelerek, gölge bile olmuştu bana. Ben de tüm hikâyemi anlatmıştım ona fakat tam da yüzüm gülecek, diğer çiçeklerle de aramız düzelecek dediğim sırada o da diğerlerine uyarak tabiri caizse dallarımı kırmıştı. Amacının bana gölge olmak değil, beni gölgede bırakmak olduğunu nasıl da anlayamamıştım. İçleyene kanıp dışlandım, dışlayana takıp içlendim anlayacağınız. İçimi dışımla çarpmaya kalksam; içim sizi, dışım beni yakar, içim dışıma çıkar da yapamam…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Yağmur Tanrısı ise beni onları sevdiğinden daha çok severdi ve bana diğer çiçeklerden başka bakardı ki bu nedenle bırakın diğer çiçekleri, eşi olacak kadın bile kıskanırdı beni. Dahası, görüntüdeki uyumu bozduğumdan, güneşi sevmediğime kadar varan türlü bahanelerle yerime başka bir çiçek koyma konusunda da ayda bir olay çıkarırdı. Bu olayları bastıran yağmurların efendisi ise yanıma gelip sırf ben üzülmeyeyim diye oturur ve uzun uzun konuşurdu benimle. Bense, şeytanın babaannesinin adını bile bilirdim de susar dururdum öylece. Özetle; her gün yağmur yağardı üstüme, yine de açılamazdım kimselere…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Diğer çiçekler her sene farklı arılar tarafından ziyaret edilirlerdi. Bense ömrümü ilk zamanlarımda tanıdığım bir arıyı bekleyerek geçirdim ve biliyordum; o arı birgün gelecekti. Bu nedenle rengârenk çiçeklerimin kepenklerini indirmiş, gelen geçen arılara yüz vermiyordum. Komşularımın rahat yaşamlarına saygı duyarak yaşadığım halde, onlar benim bu halimi yadırgıyorlardı ve biliyordum ki o gün onlar gibi yaşasaydım da arkamdan demedikleri kalmayacaktı. Anlayacağınız, iki ucu ballı değnek durumu…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
O arıya özümü vermiştim ben ve O da bana, konduğu tüm çiçeklerden farklı olduğumu söylemişti. Arılar çapkındır bilirim ama inanmıştım ona. Tattıkları bir çiçeğe bir daha dönmez de derler ama hissediyordum; o arı birgün mutlaka gelecekti...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Günler, diğer günler gibi geçerken ve beklenen bir türlü gelmezken Yağmur Tanrısı’nın eşi, elinde kendisi gibi bir çiçekle çıktı geldi. Adı çöl çiçeğiymiş, güneşi severmiş, pencere önüne çok yakışacakmış... Her zamanki gibi bir tartışma yaşanacaktı; fakat bu defa varlığım tehlikedeydi. Tartışma tüm hızıyla başlamış ilerliyordu ki cadı kadın beni boynumdan tuttuğu gibi aşağıya fırlatıverdi ama birkaç saniye içerisinde anlaşıldı ki kırılan tek saksı benimkisi olmayacaktı. Uçuşumu gören Yağmurların Efendisi de önce eşinin ayaklarını kesiverdi yerden sonra da kendini bir yağmur tanesi gibi salıverdi pencereden...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Ertesi gün gazeteler ve televizyon kanalları, tek sorunları pencere önündeki bir çiçek olan çiftin intiharının nedenine dair bilumum nedenleri irdelediler. En dikkat çekici başlıklar, “kan, gül, aşk ve diken” temalı olanlardı. Oysa ben gül değildim fakat en sonunda güldü yüzüm…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Olay yeri inceleme ekiplerine yalvaran bir kadın, adli tıpsal işlemler tamamlandıktan sonra beni aldı ve Yağmur Tanrısı’nın mezarının üzerine dikti. Cadı kadından kurtulamamıştım fakat diğer çiçeklerden kurtulmuş, dahası bu defa koca koca ağaçların gölgesindeydim. Beni efendimden ayırmayan, ismi de kendisi gibi Melek olan kadın, adamın mezarının başında durdu ve gözlerinden akan yağmurlar eşliğinde “sana bu çiçeği ikinci kez veriyorum” dedi. O ana kadar sahibimin benim için hem kendinin hem de eşinin canına kıydığını sanan ben, sonunda durumun vahametini anlamıştım. Yağmurların Efendisi için niçin bu kadar önemli olduğumu da…</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Çiçeklerim de güneş yüzünden açmıyormuş meğer. Ne zamanki çiçeklerim açtı, o arı da geldi…<br />
<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNbR9DgKirne44IO00WITegCuDZOe3BlLOViHMk8xXZBNfKpnQ7n_cq0ISdU6cnnrmS4GvE417AYscv1Ygivnqnk3tZJCxRPGbl6ig4K9G1N-8i-qmQO3EhY45Tg0i_6B4S-1MMhBr3Fjt/s1600/m.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" eda="true" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNbR9DgKirne44IO00WITegCuDZOe3BlLOViHMk8xXZBNfKpnQ7n_cq0ISdU6cnnrmS4GvE417AYscv1Ygivnqnk3tZJCxRPGbl6ig4K9G1N-8i-qmQO3EhY45Tg0i_6B4S-1MMhBr3Fjt/s320/m.jpg" width="269" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com42tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-67094139946130715542012-07-24T18:11:00.000+03:002012-07-24T18:16:35.935+03:00İçimden Geçenlerde...<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCmvySfE_-SPozfYfZElV0aDhnUpEziO2qb_fJ9TaqSKGzfdyqvjQkAIZOI44uHF1PvifK0Od0Q3uabstAfyI4Qs0TmzmuXhNxfwDKtZomUdvntw7biBqWIK7hJSZcbq0_0F-Fan0E68wf/s1600/yeralt%C4%B1....jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCmvySfE_-SPozfYfZElV0aDhnUpEziO2qb_fJ9TaqSKGzfdyqvjQkAIZOI44uHF1PvifK0Od0Q3uabstAfyI4Qs0TmzmuXhNxfwDKtZomUdvntw7biBqWIK7hJSZcbq0_0F-Fan0E68wf/s320/yeralt%C4%B1....jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Çok değil, içimden geçenlerde ölü filozof ve yazarlarla adı ya/saklı bir yeraltı kütüphanesinde buluştuk. Kim var kim yok diye bir göz gezdirdim ki yok'lama yapmak fikrini kuyunun dibine atmadan önce iyi düşünmek gerekirdi; zira bunu en son deneyen hiçleme ile varlama tartışmalarının arasında sıkışarak can vermişti ki ölümsüzlerin ölmesi daha çok acı verirdi... Öz kararı bir düzine kadar aşmış ile sıradan bir yitiğin buluşması başlamıştı ki; pek çoğunun karşısında oturuyor olmam, kendi yanımda olduğum anlamına gelmez diye düşünüyordum, o halde sıçtım...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Arthur Amca aramızda hiç kadın olmamasından oldukça memnun gözüküyordu ve "bilir misiniz bir gemide kadın olması neden kötüdür?" diye, söze girerek ısınma turlarını başlattı. Ortamdaki herkes cevabı bildiğinden Cemil Meriç ki kendi semasının tek yıldızıdır, "amacım sadece karşıya geçmek ise hangi gemide olduğumun bir önemi var mıdır?" dedi ve bu sırada Gogol biraz geç de olsa aramıza katıldı, güzel paltosunu astıktan sonra masadaki yerini aldı. Benimse fark ettiğim nokta; büyük ölçüde idealist olan bu adamları, gerçekler öldürmüştü. Demek ki her gerçeğin panzehiri henüz bulunamamıştı ki öte yandan da gerçekler, bu dünyanın en boktan şakalarıydı...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben tıfıl olduğum ve dahası içmeyen bir meze canavarı olduğum için çilingir sofrasını hazırlamak bana düşmüştü. Kaldı ki yorumlama konusunda hepsi birer maymuncuk olan bu adamların yanında ben iki kıytırık teldim. Yardım etmeye yeltenen can, Can yücel, "benim nevalem burada evlat!" diyerek sol yanını gösterdi ve hemen yanımdaki Bukowski'ye göz kırptı ki yalan değil kardeş gibiydiler, Can Bukowski'ler...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hobbes ile Locke bir köşeye çekilmiş doğaları gereği tartışıyorlardı ve bu tartışmada tıpkı savunarak avundukları argümanlar gibi kavga, barış, özgürlük, ceza, vs... vardı. İnsan, doğası gereği kendi sistemini kendi tehdit ediyordu. Çözüm meselesine gelince de soruna bir düğüm daha ekleyip, yollu oluyor ya da yolsuzluğa devam ediyordu. Neyse ki Rousseau, bu sırada çocuklarını terk etmekle meşgul olduğundan aramızda değildi. Uzatmaya gerek yoktu; insan, doğası gereği manzarasızdı, manzaraya sızdı...<br />
<br />
"Tanrı varsa keder yok" diye bir kitap yazacakken öldüğünü söyleyince Cioran, sofrayı bırakıp, ortamdaki diğer herkes gibi diyeceklerine kulak kestim. Herkesin ağzından çıkacak ikinci cümleye kenetlendiğini gören üstat gülümsedi ve "korkmayın yahu keder var olduğuna göre" deyince, herkesi bir gülmek aldı. Nietzsche'ye dönerek "üstadın "Tanrı Öldü" demesine atıfta bulunarak "Tanrı vardır, yoksa bile" demeseydim belki de şu an aranızda değildim" dedi. Cibran da o sırada Nasreddin Hoca hikayelerini okuyor, kendisininmiş gibi gösterebileceği kısa bir kıssa daha arıyordu.<br />
<br />
Dostoyevski gözünü Gogol'un paltosuna dikmiş, yeraltı kütüphanesinin tozunu yutarak notlar alıyordu. Ben de bildiğiniz üzere Dunya'nın kendisini Allah Ağrısı çeken birine feda edişine oldukça bozuk olduğumdan, "umarım kendimde onunla bu konuyu konuşacak cesareti bulabilirim" hayallerinde yüzmekteydim. "Ben sıradan bir insanım, olağanüstü değil" diye, söze girmeyi göze alabilir miydim ki? Ya da "Oblomov çok daha bir sağlam karakterdi" diye, girişsem söze, bana çıkışır mıydı dersiniz?<br />
<br />
<span style="background-color: white;">Gözlem yeteneğim fazlasıyla gelişmiştir ki gözlerim sözlerimi ele verseler kaç yıl yerler diye düşünürken, çok konuşanları tahtaya yazma isteğim vardı. Boş konuşmasalar da, ne de çok konuşuyorlardı. "Sen önce dinlemeyi öğren" anlara ramak kalmıştı ki, sofra aklıma geldi fakat o da ne; iki güzel adam ne var ne yok süpürmüşlerdi. Neyse ki yeraltında ve hayaliydik de istediğimiz an yeni bir zula yaratabilirdik. "Red House" elinde nevale dolu filelerle içeri girebilirdi en basitinden. Yani anlayacağınız o kadar da tıfıl değildik... </span><br />
<span style="background-color: white;"><br /></span><br />
<span style="background-color: white;">Ruhdeşen Freud, üstatların bu davranışlarının kökenine inecek oldu da kuyu dipsizdi, o bile korktu ki ben, Jung'u severim, Freud'dan ötürü. Zaten ortam da bu konulardan bahsetmeye pek uygun değildi. Nietzsche elinde çekiciyle gelmişti; fakat doktor </span><span style="background-color: white;">Breuer'in gözetiminde ve oldukça yorgun gözükmekteydi. Tek diyebildiği durdurun şu saçma müziği oldu. Wagner'e olan kini halen geçmiş değildi. Demek ki insanlar ölseler de meseleler bitmiyordu...</span><br />
<span style="background-color: white;"><br /></span><br />
<span style="background-color: white;"> </span><span style="background-color: white;">"Bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odada hapistir." diye, kendine yakışır bir giriş yaptı, Wittgenstein. Bunu duyan Bukowski "ya da zil zurna sarhoştur" diyerek, kapıyı kendine doğru çekerek açtı ve sarhoş adım işemeye gitti. Russell ise Aylaklığa Övgü'yü yazmasına esinti olan yapıbozumcu öğrencisine hala tepeden bakıyordu...</span><br />
<span style="background-color: white;"><br /></span><br />
<span style="background-color: white;">Daha derinlemesine bir sohbete başlanamamış, henüz herkesin kendi arasında sohbet ettiği anlar yaşanıyordu ki benim işim bitmiş, yitmiştim; sofra hazırdı. "</span><span style="background-color: white;">Anlatanların yabancısıyım" diyerekten, hikayeler anlatsam, gerçek masal'arında bana da yer verirlerdi belki ama yer almadan da yaşanabilirdi...</span><br />
<span style="background-color: white;"><br /></span><br />
<span style="background-color: white;">Pek çok aşmış da bilinçaltımın kütüphaneleri boşalsın diye beklemekteydi...</span></div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-65859551995459572972012-07-18T14:51:00.000+03:002012-07-18T14:51:58.247+03:00Bir Güzel İnsan Mandela...<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyrqWfnRtMCh5pYegWE8-o1fX18aG1rgEXxBxTVJSFSosAeXBFEAISId23LWyq8u90RRjBcbqtqloWR7gCeVo6plv24C5boJaE-LmQZxWCwSHMMru9Hi5omDmKqnBvoGN81SfbWhuQfViU/s1600/mandela.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyrqWfnRtMCh5pYegWE8-o1fX18aG1rgEXxBxTVJSFSosAeXBFEAISId23LWyq8u90RRjBcbqtqloWR7gCeVo6plv24C5boJaE-LmQZxWCwSHMMru9Hi5omDmKqnBvoGN81SfbWhuQfViU/s1600/mandela.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">18 Temmuz 1918 - <span style="font-size: small;">∞</span></td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white;">Nelson Mandela, hapisten çıkmıştı; d</span><span style="background-color: white;">ile kolay tam 27 yıl süren bir esaret hayatı sona ermişti... O'nu tanımayan herkes h</span><span style="background-color: white;">ayatından çalınan bu yılların intikamını alacağını, beyazların artık Güney Afrika'da barınamayacağını öngörüyordu. Hapisten çıktığı gün, kendisini dünyanın en büyük figürü haline getiren cümleler ağzından döküldükçe, bırakın dünyayı kendisiyle aynı deri rengine sahip olan yoldaşları bile hayretler içerisinde kaldılar; "<b>intikam yok, şiddet yok..."</b> Büyük affedici, bu söyledikleriyle tarihin en büyük figürü olmayı çoktan hak etmişti ki gerçek "ihtiyar delikanlı" da kendisiydi...</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white;">Çok yaşa sen Mandela; içimizdeki, bizi insan yapan hen kıvılcımı söndürmeye çalışanlara inat, çok yaşa...</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white;"><a href="http://archive.nelsonmandela.org./#!home">Nelson Mandela Dijital Arşivi...</a></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-1396494436406340802012-07-17T16:32:00.001+03:002012-07-17T16:42:45.737+03:00Blog Tasarımı Şakası...<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
Öncelikle ödüllü bir web tasarımcı olarak diyebilirim ki, tasarım çok önemlidir ama nihayetinde aslolan içeriktir. Blogumun salaş halinden ötürü, okuyamama kisvesiyle rahatsız olanların sayısı üçü beşi geçince, azıcık zaman ayırıp da güzelleştireyim istedim blogumu fakat o da ne; hemen hepinizin yakından tanıdığı <a href="http://ipeksi.blogspot.com/">İpekBöceği</a> okuyamama rahatsızlığının da etkisiyle yorumunda "ne olur sana bi tasarım yapalım" deyince "oh" dedim ve bugüne kadar zamansızlıktan yapamadığım bu işi de üzerimden atmış oldum. "Tasarım bitince de blogumda "<strong>blog şakası</strong>" olarak paylaşırım" dedim ama çok geçmeden de ne kadar büyük bir hata yaptığımı anladım...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Özet geçerek ilerleyeyim, İpekBöceği çalışmalara hızla başladı; tasarımlar, kodlar derken kaç gün, kaç saat çalıştı, yirmi otuz tane tasarım gördü blog. Tabii bu arada bi kapris, bi küçümseme, bi artistlikler inanamazsınız! Ben bu yaşıma geldim böyle bir şey görmedim. Üstüne üstlük bi de para istemez mi tasarım için... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Neyse, İpekBöceği Usta'nın başından aşağı yeterince kaynar su boşalttıktan sonra gerçeklere geçebilirim. İlk olarak ben bir web tasarımcı değilim ve yukarıda kaprisli, ukala ve artist olarak betimlediğim İpekBöceği'nin blogu tasarlama sürecinde, bu betimlemelerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını, hatta tam olarak bunlara zıt bir imaj çizdiğini de içtenlikle söyleyebilirim. Para isteme mevzusu da pek tabii koca bir yalan :D</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gerçek şu ki; yorumunda belirttiği günden sonra günlerce çabalayarak ortaya, benim istediğimden de güzel bir iş çıkarttı. Bunu yaparken de sürekli olarak isteklerimi sordu ve katıksız yerine getirdi. Kendisine ne kadar teşekkür etsem az gelir ama çooooooooook teşekkür ediyor, tasarımla ilgili görüşlerinizi de bekliyorum :D</div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com35tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-1568872456644061192012-07-10T17:38:00.000+03:002012-07-10T17:41:39.875+03:00Cenap...<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: right;">
<em>"Zaman onu öldürdüğümüz için şikayetçi olmuş, müebbet yemiş; Sürekliliği de bundanmış..."</em></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Bir zamanlar, azgelişmiş bir ülkede çok gelişmiş olmak çok şeyi değiştirirdi; fakat sonraları, insanlarının çoğunun en sevdiği şiirin "Fatiha" olduğu bu ülke az ile yetinmeye devam etti, çoğu da göremez oldu ve seçtiği ölüm metodu standart bir yoldu. Esanslı bir kıza aşık olan esaslı kahramanımız Cenap ise başta dem vurduğum <em>bir zamanlar</em>da kalmış, çaresizce kendine dalmıştı... </div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
İnsan cisimleşmiş zamandı ve kahramanımızın zamana olan inancı Tanrı'ya olan kadardı. Tanrı'ysa onun için sıkı bir tanrıtanımazdı. Bu söylediği büyük bir günah olabilir ya da bazılarınızı şoka uğratabilirdi ancak çok ilgi çektiğinden devamı yazılan bir günah defterine sahip olduğundan, bu durum, O'nun için çok da fena değildi. Laf aramızda, kendine inancı olmayan birine inanmasını da bir zahmet beklemeyin, özellikle de bekleme odalarınız Azrail tarafından tutulmuşken...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kahramanımız Cenap, büyümeden yaşlanan bir neslin hımbıl bir üyesiydi. Pek yakışıklı değildi lakin çirkin olduğu da söylenemezdi; hatta kirli sakalına ve her daim gittiği berberinin hiçbir soru sormadan iki numaraya vurduğu saçlarına, sessizliğini ve gözlerindeki hüznü eklediğinizde karizmatik bile sayılabilirdi. Sol gözünün hemen yanında, dikkatli bakıldığında görülebilen ve sadece güldüğünde ortaya çıktığı için “göz gamzesi” adını verdiği küçük bir ben vardı. Henüz bunu fark eden olmamıştı ancak gün gelecekti ki birisi karakaşına karagözüne vurulacak ve sırf bu yüzden O’nu güldürmeye çalışacaktı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Her bebek doğduğunda nasıl bir ailenin içine düştüğüne bakarak ağlar; kimi sevinçten, kimi de üzüntüden. Bizim Cenap da ikinci kategoriden… Dahası, babası Ayı Ekrem’in, ismini cenabetlikten kurtulamasın düşüncesizliğiyle verdiğini düşünecek olursak baba bir farkla hayata yenik başlamıştı; lakin babasının tek özelliği de mallığı değildi. Ayı Ekrem sıkı bir rejim muhalifiydi ve kilo aldıkça bu muhalefet artmaktaydı. Eritme potalarında eritilmişti ama o denizde sırt üstü yattığında küçük bir adacık gibi gözüken göbeğini Samandağ Biberi bile eritemezdi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Hepimizin, büyüklerimizden Allah’ın her günü duyduğu “bu memleketten adam olmaz kardeşim!” cümlesini kurma sırası yavaş yavaş Cenap’a gelmekteydi. Etrafındaki herkes istisnasız olarak yırtma derdindeydi; fakat bu dertlerine tezat olarak yaptıkları tek şey, dikilmekti… </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tek yaratıcılığı hayata ayak uydurmak olan insanlardan farklı olduğunu hissediyordu ve birgün mutlaka bu farklılığını ortaya çıkaracak bir olayla karşılaşacaktı. Azgelişmiş bir ülkede olsa dahi çok gelişmenin bir faydasını göreceğine inanıyordu. Okuyordu durmadan, durdukları halde okumayanlara inat. Yazdıklarıyla da birilerinin dikkatini mutlaka çekecekti ki o günün gelmesini iple çekmekteydi de ip pamuktandı. Bir olayın hayatını değiştireceğine o kadar inanıyordu ki an geliyor, olay çıkarmamak için kendisini zor tutuyordu. Zaman durmaz koşuyorken doğru anı kim bilebilirdi ki...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Her sabah kötü bir düşçü olarak uyanıyordu, kokmaktan korktuğu için duş gördüğü uykulamalarından. Çişini yaparken dişini fırçalıyor, kıçını toplarken de pek bi numarası olmayan iki numara saçına bakıyordu. Bu seans her sabah nüans farkıyla da olsa monotonlukta birinciliği kimselere kaptırmazken, ikinci seansa darboğazından geçen, çöl sıcağında göle maya çalma sonucu oluşan bir fincan kahve salça oluyordu. Kahveye, kahvenin keçilerin keşfi olduğunu öğrendiği gün, yani basit bir ters fabl sonucu keçileşerek tutulmuştu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Pencereden dışarıya baktığında gördüğü çok eşli manzaraya gülerek bakıyordu artık; çünkü gördükleri görmediklerinden epeyce iyiydi. Yani hiç, yoktan iyiydi! Derken...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<strong>Samimiyetine güvenerek sorum var sana ey okuyan güzel insan;</strong> Birgün bir kitap aldınız elinize, ilk sayfalarını açtınız, başladınız okumaya ve yukarıda yazanlarla karşılaştınız. Devamını okuma isteği uyanır mı bünyenizde?</div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com28tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-91654186906430232892012-07-04T16:13:00.001+03:002012-07-04T16:13:32.570+03:00Ağlama Bebek...<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEim6sKFfhijDia3xaRd0iRaBF8UbdgaIBlzcEZ5BBNQwxO0sGCmceEuTDG6enxKi5B-KI0OuZ-zbJ9t-UdjMMcyahQ0LpAwuk2_9T4Ba4IQabipz2WSw84EVTfXH9LOcfRaiqr9_dRiq-l9/s1600/a%C4%9Flama+bebek....jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" sca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEim6sKFfhijDia3xaRd0iRaBF8UbdgaIBlzcEZ5BBNQwxO0sGCmceEuTDG6enxKi5B-KI0OuZ-zbJ9t-UdjMMcyahQ0LpAwuk2_9T4Ba4IQabipz2WSw84EVTfXH9LOcfRaiqr9_dRiq-l9/s320/a%C4%9Flama+bebek....jpg" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sıçtık...</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div style="text-align: center;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-ascii-theme-font: minor-latin; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-bidi-language: AR-SA; mso-bidi-theme-font: minor-bidi; mso-fareast-font-family: Calibri; mso-fareast-language: EN-US; mso-fareast-theme-font: minor-latin; mso-hansi-theme-font: minor-latin;">Her bebek doğduğunda nasıl bir ailenin içine düştüğüne bakarak ağlar; bazısı sevinçten, bazısı da üzüntüden...</span> </span></div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-12968956017300877452012-07-02T22:21:00.003+03:002012-07-16T12:44:38.289+03:00Sivas Ağıdı...<div style="text-align: justify;"><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><br />
<i>Tarih: 2 Temmuz 1993;</i><br />
<i><br />
</i><br />
<i>Bir tarafta sayıca az ama yürekli, alınları açık, ruhları tok, tertemiz ve sevgi dolu fikir adamları vardı... Son ana kadar yan yana, can cana şiirler okudular, türküler söylediler... Diğer tarafta ise sayıca çok, Allah'tan değil ama düşünceden korkan yüreksiz, acımaları olmayan, çoğu aptal ve ruhları kirli sabit zikir adamları vardı; Kana susamışlardı, içeridekiler de "kandı'lar..."</i><br />
<i><br />
</i><br />
Değiştiğimizi fark etmeden dönüştük ki başladığımız yerden çok uzaklarda, olduğumuz yeri bile bilmeden sona erdik. Kafka, yüreğin yufka olsun da durdur artık şu lanet sarkacı...<br />
<br />
Muhteşem bir bestenin mest eden notalarıydık hepimiz. Duyduk duymadık demeyin; Çalınmadık kapı bırakmadık, canımız çalındı da ses çıkaramadık...<br />
<br />
Büyük bir rezaletin ikinci dereceden tanıklarıydık, sanığa sayıldık. Sandığımızı aradık, bulduğumuzu sandık; Sayıklamalar da fayda etmedi, yanıldık...<br />
<br />
33 candık, kanla yıkadıkları tespihlerine boncuk ettiler hepimizi, canımızı çektiler birer birer; Yakıldık, kimse ısınmadı... </div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-42201371945473929512012-06-27T08:31:00.003+03:002012-07-16T11:11:15.660+03:00Aziz Nesin... 1<div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhL4S6Va-s1jPrMwXGQ2pobGuPw14f4FfPxxo4i5us8jqYsIdJboulEB-TW1r9CReVKXHdJR0hEgQPvrWSmHGuZQt68w-xAiE4uHBxsejTm3an50hGoQjXT3zKHE500QMJY0SPRWctINBsZ/s1600/an.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="color: black;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhL4S6Va-s1jPrMwXGQ2pobGuPw14f4FfPxxo4i5us8jqYsIdJboulEB-TW1r9CReVKXHdJR0hEgQPvrWSmHGuZQt68w-xAiE4uHBxsejTm3an50hGoQjXT3zKHE500QMJY0SPRWctINBsZ/s1600/an.jpg" /></span></a></div><span style="color: black;"><br />
</span><br />
<span style="color: black;"><br />
</span><br />
<span style="color: black;">Hayatımız bir yazı, isimlerimiz de bizden habersiz o yazıya kondurulan başlıklardır ya, mevzubahis Aziz Nesin olduğunda yazının türü tahmin edilemeyebilir ama kesin olan bir şey vardır ki; O hayat okunmaya fazlasıyla değerdir... </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"><br />
</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;">1. Dünya Savaşı'nın ortasına doğar üstat. Babası Abdülaziz Bey kulağına üç kere Mehmet Nusret ismini fısıldamış olsa da babasının ağzından çıkan ile üstadın duyduğu bir olmasa gerek ki yıllar sonra pek çok anlamda "Aziz" olacak fakat her anlamda "Abdül" olmayı reddedecektir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"><br />
</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;">1934 yılında soyadı kanunu çıkar ve insanlar kendilerini ilginç olduğu kadar eğlenceli de bir seçimin içerisinde bulurlar. Güzel ama pek de ayırtedici olmayan "Hacelinin Memet, Yumuk Yaşar, Codunun Ömer, Eşşekçi Hüso" tarzı ismin başına gelen lakaplar sona evrilerek, çoğunlukla soyadları olacaklardır. Herkes kendince bir seçim yapacaktır. Usta da kendi hikayesini süreçle harmanlayarak şöyle anlatır; </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"><br />
</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"><em>"1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri “eli açık”, dünyanın en korkakları “Yürekli, Korkmaz”, dünyanın en tembelleri “Çalışkan, Yılmaz”, gibi soyadları aldılar. Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine “Çevikel” soyadını almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime “nesin” soyadını aldım. Herkes “ne'sin” diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim..." </em><span style="font-size: xx-small;">Bu noktada üstada saygıda kusur etmeyerek elimizde olsa nasıl isimler edinirdik diye sormak gerek...</span></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"><br />
</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;">Şiir yazar önceleri üstad sonra mecbur bırakır öykü yazar. Bir hikayesi vardır ki kendi anlattığı rivayet edilir; Birgün rastlantısal olarak bir şairin dinletisine denk gelir. Kürsüde uzun boylu, mavi gözlü, güzel yüzlü bir adam tok sesiyle şiirlerini okumaktadır. Bir süre dinler, önce çok etkilenir, sonra da boğulacak gibi hisseder kendini ve hemen çıkar oradan. Çıktıktan sonra yırtar atar kendi şiirlerini. O'nun gibi yazamadıktan sonra artık şiir yazmanın da bir anlamı yoktur ki hayat bu ya yıllar sonra, Moskova'da bulunmasının da getirisiyle hayran olduğu bu adamın üç vasiyetinden hangisinin geçerli olacağını seçecektir. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"><br />
</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;">Bir devlet kurmayı düşlemiştir önceleri. Kendince planlar, projeler çizer. Bakar bu olacak iş değil bir şehir kurmayı olacak iş sanır. O da olmayınca bir köy der hiç değilse ve nihayetinde bir vakıf kurar. Vakfın projesini de kendisi çizer, çok yakın mimar arkadaşları olmasına rağmen. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"><br />
</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;">Birgün çok yakın arkadaşı Demirtaş Ceyhun ki kendisi de mimardır, arkadaşları ile birlikte vakfı ziyarete gider. Aralarında da altmışından sonra otuzdan fazla kitap yazmış ve o dönemin çevresinde tanınmış simalarından Aydın Boysan da vardır. O dönemlerde de yeni yeni mizah anlatılarına/yazılarına başlamıştır. Sohbet faslı uzun sürer, karınlar acıkır, sofra donatılır. Derken ortamdan biri Aydın Boysan'a döner ve "bu yaştan sonra nasıl oldu da mizah yapmaya başladın, hiç çekinmedin mi" der. Boysan da hazır cevaplığıyla ün salmış ve mizah denilince akla ilk gelen isim olan Aziz Nesin gibi bir üstadın yanında bi saniye düşünmeden cevap verir; "Vakfı ziyarete ilk gittiğimde vakfın ilk binasını incelemiştim. İşte o gün Aziz Nesin bu binayı yaptıktan sonra, ben mizahta ne halt etsem olur diye düşündüm" der ve anlık bir sessizlik olur. Bu sessizlik Aziz Nesin'in kahkahası ile son bulur. Üstadın gülmesi masadaki herkesi kahkahaya boğsa da Demirtaş Ceyhun ilk fırsatta Aydın Boysan'a "Aziz Bey bunun altında kalmaz, bu seni baskılamıyor mu" der. Aziz Nesin bunu duyar ve ben onca yıl hiçbir baskıdan yılmamışım Aydın'ı mı baskılayacağım" der. Geçinilmesi zor olan bir adamdır Aziz Nesin ama böyle de güzel bir adamdır.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"><br />
</span><br />
<span style="color: black;">Müjdat Gezen'i her sabah arayıp "bugün ne kanserisin" diye sorması ile bezeli iki büyük ustanın arkadaşlığı da pek hoştur.</span><br />
<span style="color: black;"><br />
</span><br />
<em><span style="color: black;">"Bir dönem Aziz Nesin'e yönelik tehditler artınca, oturduğu apartmanın önüne bir polis memuru yerleştirmişler ve Aziz Nesin'i korumaya almışlar.<br />
Derken, birkaç gün sonra Aziz Nesin apartmandan çıkarken polise sormuş:<br />
"Neden bekliyorsun burada."<br />
Polis de: "Şu yan apartmanda Aziz Nesin diye yaşlı bir adam var; onu korumak icin bekliyorum."</span></em><br />
<span style="color: black;"><br />
</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: black;"></span></div><div style="text-align: justify;"><div style="margin-bottom: 0.5em; margin-top: 0.4em;"><span style="color: black; font-family: inherit;">Bu olaydan sonra devletten hiçbir zaman koruma istememiş...</span></div><div style="margin-bottom: 0.5em; margin-top: 0.4em;"><span style="font-family: inherit;"><br />
<span style="color: black;"></span></span></div><div style="margin-bottom: 0.5em; margin-top: 0.4em;"><span style="color: black; font-family: inherit;">NoT: Ustanın anlatacağım nice hali olduğundan bölmem gerek diye düşündüm :)</span></div><span style="color: black;"><br />
</span></div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com18tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-74896117665991500702012-06-21T16:44:00.000+03:002012-06-21T16:44:18.063+03:00Tan...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTSf-P79yygWCy_3TB6mvpUH98xLKK565M4m66WfN8q7d-EhXygNKi4Tb96-aWd2zW0D_34omQk9uBO7LCFEsoAPbK26Us_0ERpZfQBIOanJU89kxgwhem70YxuUsFdgX5UdBfZUVarXof/s1600/tan....jpg" imageanchor="1" style="clear: right; cssfloat: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="212" rca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTSf-P79yygWCy_3TB6mvpUH98xLKK565M4m66WfN8q7d-EhXygNKi4Tb96-aWd2zW0D_34omQk9uBO7LCFEsoAPbK26Us_0ERpZfQBIOanJU89kxgwhem70YxuUsFdgX5UdBfZUVarXof/s320/tan....jpg" width="320" /></a></div>
Tanrı olsaydım çarpardım hepinizi<br />topraklanmanız beni engellemezdi<br />haylazlıklarımla size yaramaz olurdum<br />anama babama da söyleyemezdiniz beni<br />daha çok tapmanıza da bozulurdum belki...<br />
<br />
Tanrı olsaydım sevmezdim hiçbirinizi<br />zaten siz sevgiden ne anlarsınız ki<br />insafları sıklaştırmaya safça devam edin<br />dolusunun kıymetini bilmediniz ki hiçbir şeyin<br />boşuna da dua etmeyin...<br />
<br />
Tanrı olsaydım baştan yaratmazdım sizi<br />başınızda kim varsa ona tapıyorsunuz çünkü<br />öldüm diye de boşuna sevinmeyin<br />ölmedim <br />sadece uykum derin...<br />
<br />
Tanrı olsaydım daha çok acı verirdim size<br />dünyahret bacılarınızla daha çok evlenir<br />hacı olurdunuz daha çok<br />diz çökmeye de devam eder<br />yazık olurdunuz daha çok...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div align="right">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkaLfogtJOB8xoxnkaCr28W48CMpcXWLanpFN4Lo5Dpsds5J7IaZpApNRE9WWGL-SCXScjTukjvj7apq14r10YjHVkwHMnRRCJmFtbTvJ-KwgA2nkFB1cZta925Bvijs9uE7xmpD9dw-Q8/s1600/tanr%C4%B1sal....jpg" imageanchor="1" style="clear: right; cssfloat: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="212" rca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkaLfogtJOB8xoxnkaCr28W48CMpcXWLanpFN4Lo5Dpsds5J7IaZpApNRE9WWGL-SCXScjTukjvj7apq14r10YjHVkwHMnRRCJmFtbTvJ-KwgA2nkFB1cZta925Bvijs9uE7xmpD9dw-Q8/s320/tanr%C4%B1sal....jpg" width="320" /></a></div>
Tanrı olsaydım benzerdi herkes bana<br />kitaplarım çok okunmazdı ama<br />gözünüze daha yakın olurdum<br />zira göze yakın olmanın tuzağıdır<br />gönülden uzak olmak...<br />
<br />
Tanrı olsaydım kendimi tanır<br />Tanrı olmazdım sanırım<br />bir var <br />bir yok olmazdım<br />yalan yalnız olmazdım...Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com33tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-62121990431701732512012-06-18T18:18:00.001+03:002012-07-17T12:53:57.165+03:00Can-i Sıkıntı Bitti...<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<i>"...Can sıkıntısı bir hastalık gibi duruyordu yüzümüzde... Sıkıntımızı geçirmek için hangi avm'nin boktan Latte'sini yudumlamak gerektiğini henüz keşfetmemişken, maskeli balo şarkısının nasıl ortaya çıktığını anlamaktaydık bir yandan da. Öte yandan da halimizle teknolojiye, küreselleşmeye, standartlaşmaya, tüketirken tükenmeye "sövgü" kitaplarının baş karakterleriydik.</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><br />
</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>Sıkıntılarımızı birbirimize kalıcı bir halde dövmekteydik, yazbahar tatilinde silme hayalleriyle. Sezilen oydu ki; bir Bezgin Bekirlik hakimdi bünyelere, bakir gezmelerle giderilemeyen ve "İnsan sosyopatik bir sosyal varlıktır" sonucu çıkmaktaydı ağlak sağlamalardan.</i></div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<i> "Dut ağacında vişne yetiştirmek" olsa da bu ara yaptığımız, yetişecek yerimiz var hala uzaklarda, içimize Oblomov kaçmış olsa da... Tüketirken tükenmenin kitabını yazarken, aynı anda da okur gibi yapıyoruz ama farkında değiliz kitabı ters tutmuş tükenirken tüketiyor, tüketiliyoruz..."</i><br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPr767AsPU8lldt3cGeM8t1_kfESpQaBIZ4L8WbMF5bKqyu8BKp7uGVjBBnvicHqa_DlvCwb3L4xuEVnab0fY5bYnU4bF4xdoyESQHqv7B9TqOPU8iQ30ZwAPY8WPtbBDtv5SpkltcIgqH/s1600/curvedstreet.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="121" rca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPr767AsPU8lldt3cGeM8t1_kfESpQaBIZ4L8WbMF5bKqyu8BKp7uGVjBBnvicHqa_DlvCwb3L4xuEVnab0fY5bYnU4bF4xdoyESQHqv7B9TqOPU8iQ30ZwAPY8WPtbBDtv5SpkltcIgqH/s320/curvedstreet.jpg" width="320" /></a></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
Önceleri saftık; Para bir çıkış noktası, huzura götürecek bir araç olacaktı hayatımızda. Yani öyle düşünmüştük. Farkında olmanın verdiği anlık acı ile anladık ki araç olan bizlerdik aslında. Birileri para ve boş vakit kazansın diye hayatımızı kiraya verip bayatlatıyor, acılaşıyorduk. Bayat hayat da geçmek bilmeyen acı kabak çekirdeği tadındaydı zira ve böyle devam edersek en fazla kendimize bir kaç saf hayat kiralayarak küfrü hakederdik... </div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Günlerden diğerleriyle aynı gün, bir karar vermeliydik; Can-i Sıkıntı'mıza, yani "hiçbir şey yapmamak için çok şey yapan" halimize bi dur demeliydik. Paralanma sevdasına paralamayacaktık kendimizi ve böylece daha fazla yaralanmayacaktık. Var olan yaralarımızın kabuklarına çekilme zamanı gelmişti artık...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Neyse ki ne olduğunu bilmediğimiz işte bizden iyisi yok" diyerek, aklımızı kenara çekip bir karar aldık. Monotonluk maratonunda tavşan atlet olmayı bırakacaktık ki bitecek olan bir yarışta ne kadar hızlı gittiğinin de bir önemi yoktu aslında. Hatırlarsınız, küçükken maçlarını seyrettiğimiz abiler, topları sahadan çıkıp da kaçınca bir yerlere "koşun bakalım, ne kadar hızlı koşuyorsunuz bir görelim" derlerdi, çok hızlı koşardım ben de ve sanki kına yakardım bir yerlerime... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kandırılmaya o kadar hevesliydik ki büyüdüğümüzde de bu hevesimiz kursağımızda kalmasın isteyerek kandırılmaya bütün hızımızla devam ettik. Haliyle "kim daha hızlı koşacak" rekabeti de kaldığı yerden devam etti. Biz ise önce unutmayı öğrenmeliydik ve kandırılma alışkanlığımız yüzmeyi öğrenmeden onu unutup, boğabilmeliydik. Zira hayat çabuk bitmesin diye yavaş yenmesi gereken güzel bir yemek gibidir ve hızla tüketmek, ona yazık etmektir... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzvC-SzABqz01ZKnr98uowiH3szty-p7toDe18ovrtFSTxHiIVv0PWR0dRDpPAciPG01liWJXHf0-4Ek1weHdSGidwMloSWPW_yTAczXYV69Cxt08ViqgPE_jS86SPxlJ1imqbGD9hWvHR/s1600/3maymun.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" rca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzvC-SzABqz01ZKnr98uowiH3szty-p7toDe18ovrtFSTxHiIVv0PWR0dRDpPAciPG01liWJXHf0-4Ek1weHdSGidwMloSWPW_yTAczXYV69Cxt08ViqgPE_jS86SPxlJ1imqbGD9hWvHR/s1600/3maymun.jpg" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dünyanın rekabete dayalı korkunç bir yer olması ise bir mutluluk sebebidir. Ukalalık etmek istemem ama herkesin saçma bir yaşam sürüyor olması, hayatın saçma olduğuna kanıt değildir. Yaşadıkça zarar ediyorsak hayatımızdan, eskidikçe daha da ucuzlayacağız. Üzerimizdeki yükün pırlantadan olması altında ezildiğimiz gerçeğini değiştirmez ki....</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Doğrularını bildiğimiz soruları yanlış cevaplamak istedik. Pişman değildik ama edildik... "Başarmanın sırrı, den<i>emek</i> sözcüğünün son harflerinde gizlidir..." dedik, denedik... Daha fazla vakit kaybetmemeliydik. Derin bir nefes aldık ve hava belki de son defa kirliydi, bizse temizlendik...<br />
<br />
Dün bu saatlerde yaşımız henüz çok genç olmasına rağmen tamamen kendi çabalarımızla sahip olduğumuz güzel bir evimiz, son model bir arabamız ve herkesin -belki de parası çok olduğundan- önemli göreceği işlerimiz vardı. Bugün yoklar. Dindar bir mahalleye gidip onlara helal bize haram ne varsa sattık. Anlayacağınız yoldan çıktık artık. Sıradan ayrıldık. Evet, bunu yaptık... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kırsala yerleşip yine iç içe, yine biz bize ama hengameden tamamen uzak yaşayacağız artık. Bundan böyle evimiz gene güzel olacak ama yaşayışımız biraz farklı olacak. Mesela parmağımızı şişirmeden çekiç kullanmayı, donumuza kadar ıslanmamak, dahası ıslakken çarpılmamak için de tamircilik öğrenmemiz gerekecek. House yetmeyeceğinden biraz da sağlık bilgisi edineceğiz pek tabii. Etrafta köpeklerimiz, kedilerimiz, tavuklarımız bize benzeyip aylak aylak dolaşacak, birbirlerinin üzerinde uyuya kalacaklar. Uyuyamadığımız anlarda aklımıza gelen hayali koyunlar, keçiler bizim olacaklar ve gözlerimizin önünde atlayacaklar çitlerden ama biz o sıra gökyüzündeki yıldızları sayıyor olacağız. Maymunlarımız olacak sonra ve diğer hayvanların yemeklerini aşırmamayı öğrenecekler. En mutlu hayvan koala bizimle olamayacak belki ama tosbağalarımız onun güzel hımbıllığının eksikliğini hiç aratmayacaklar. Sabahları lanet telefonun nalet alarm sesiyle değil kıçını yırtmaya niyetli bir horozun sesi ile uyanacağız. İşe geç kalma telaşından uzak olacağımız için erken de ötse, geç de ötse canı sağ olacak. Kuşların, rüzgarın, suyun sesi mono tonda değil bambaşka ve capcanlı olacak. Şansımız yaver giderse ileride atlarımız, güzel gözlü eşeklerimiz de olacak. Domatesimiz, biberimiz, salatalığımız bir başka kokacak. Çağlabadem pörsümeden yenebilecek artık. Kendi ağacımızdan topladığımız kirazlar da kulağımıza küpe olacak. Ekmek yaparken una bulayacağız birbirimizi. Toprağın kokusunu duymak için bahçeyi sulamamız yetecek. Güneş bile farklı doğup batacak artık. İş dünyasının kaygan zemini de yerini yakınımızdan akan dereden geçerken ayağımızın altındaki taşların kayganlığına bırakacak. Belki minyatürlerle donatmayacağız evimizi ama minyatür kale maçlar yapacağız küçük Saraçoğlu'muzda. Teknoloji hayatımızdan çıkmayacak elbette ama bizi sevecek...<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaCFOBebxZrod2AHGWKB-a0sn1PFBthfjCrUK6z8Lh-ZXJnRgJBTi36JO3cTL6EhYBbvcFhrQzwJsIouGH352LWnkIhwJ1JjGH0fvcXiKHiUTKSVxxq_6BvUooBt2mRcCfVA6Odn73rq5R/s1600/Huzur.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" rca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaCFOBebxZrod2AHGWKB-a0sn1PFBthfjCrUK6z8Lh-ZXJnRgJBTi36JO3cTL6EhYBbvcFhrQzwJsIouGH352LWnkIhwJ1JjGH0fvcXiKHiUTKSVxxq_6BvUooBt2mRcCfVA6Odn73rq5R/s320/Huzur.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
En sonunda da kimileri bize deli gözüyle bakacaklar, kimileri de geçici bir heves deyip geçecekler. Biz ise deliliğe övgüler düzerek aylaklığımıza devam edeceğiz. "Gelecekte çocuklarımız çok mutlu olacaklar, bizimle gurur duyacaklar..." sözleri de dillerimizde sakız olmayı sürdürecek epeyce. Neyle nasıl geçineceğimizi düşünmeden, sadece birbirimizle güzel geçinmeye devam edeceğiz biz de ve geçinirken de içimiz geçmeyecek başkalarının işleriyle...<br />
<br />
Bütün bu söylediklerim de bi beş yıla gerçekleşecekler, böyle giderse... </div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com38tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-39499592101319370692012-06-14T17:25:00.001+03:002012-06-14T17:27:32.758+03:00Tarihimde Bugün...<div style="text-align: justify;">
Küçük sayılırdım o zamanlar. "<a href="http://erdostyuksel.blogspot.com/2012/05/yatagan-yagmurlarnda-bir-dugun.html">Yatağan Yağmurları'nda Bir Düğün</a>" yazımdan da hatırlayacağınız çocukluk arkadaşım Görkem'in doğum günüydü ve kendince bir parti organize edip yakın arkadaşlarını çağırdı. En yakın arkadaşı da bendim, gitmedim. Bozuldu. çok bozuldu, bayağı bozuldu yani öyle böyle değil. Bir yerden sonra bozulmaz diye bekledik, daha da bozuldu :P Şaka bi yana üç bilemediniz beş gün surat yaptı. Umursamadım ama bozulduğuna da üzüldüm bir yandan. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Doğum günleri iyi günlerdendi ve hesapta ben kötü gün dostu olmalıydım. Durumu bu bağlamda açıklamaya çalıştım; "İyi gününde yanında arkadaşların vardı ki bu güzel ama kötü gününde ben olacağım yanında" diyerek gerçek anlamda boyumdan büyük laflar ettim ve "Saçma bir gün uğruna hayıflanmayı bırak artık" diye de ekledim. "Ağlamayı bilmeyenin gülüşünden bi bok olmaz" mottosuna sarılmıştım. Başta da dedim ya küçük sayılırdım o zamanlar. Sonraları gerçekten kötü günler de gördük. Salak gibi alakamız olmayan kavgalara bile girdik büyüme hallerinde, nice sırlar edindik, ciddi ciddi aç da kaldık, son kullanma tarihi geçmiş makarna sevinçleri yaşadık ama sözümüze sadık olarak yanyanaydık hep ki ne mutlu, hala da öyleyiz.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sonraları söylediğim sözün doğru yanları olsa da oldukça eksik olduğunu öğrendim. Yanlış olduğunu bildiğin şeyden dönmemek de olmaz neticede. Hayat sadece kötü günlerden ibaret değildi ve beraber ağlayabildiğim birisiyle gülmek de en çok bana yakışırdı. Buydu yani olması gereken. Bu günler eğlenmek için bir hatırlatma servisi sayılırdı. Özetle de benim için gerçek kutlu doğum haftaları bunlardı...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şimdi de gelelim bugüne. Bugün benim en sevdiğimin, Özgem'in doğum günü. Bugüne kadar özel günlerimizi hiç unutmadım ve hediye almayacağız sözümde de hiç durumadım. Bugün de "Doğum günün bana geldiğin gündür ulen..." tarzı bir çıkış yapacak ya da sözümde duracak değilim :D Özel günleri unutmamak için banka başvuru/kayıt formlarına özel günlerinin tarihlerini yazan dostlarım var benim; Mesaj atıyor ya bankalar... Ne manyaklık ama. Sonra sevgiliden ayrılıyorlar, zırta pırta mesaj geliyor :) </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Geçen sene de oldukça ilginç bir doğum günü olmuştu garibimin. "Tamamen duygusal" nedenlerden dolayı evde ve bizbize kutlamıştık. Yaptığım yemeğimsi ve inanılmayacak kadar leziz şeyleri yemiş, kendimizce eğlenmiştik. O'na yazdığım şiirimsi şeyi okuyamamıştı, gece sonunda çok sevdiğimiz bir kişiyi sokaktan toplayıp eve getirmek zorunda kalmamızdan sebep. Arkadaşımız mesaj attı; "Gelin alın çok kötü durumu ayakta duramıyor" diye. O'na sürpriz doğum günü hazırladık falan sandı son ana kadar ve bu berbat bir şey... Bu sene kendini affettirecekti O kişi de, nerdeeee :P Hala çok seviyoruz, o ayrı :D<br />
<br />
Daha da uzatmadan geleyim tarihte bugüne, gerisi genel değil :)</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2jxGCyw18N2pg9cbXiILFRv9-4FwxseDmvEbfiQATMS4gzrIcKgYYsuDmOpmBxGY827XhYliH5BzZQC5KjUHvoLxwuqIA2eJ98YfUMjVBSHrlw0irCvAlJaEzy-oEikyXM8aypBhrOuwd/s1600/14+HAZ%C4%B0RAN.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; height: 342px; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto; width: 803px;"><img border="0" height="342" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2jxGCyw18N2pg9cbXiILFRv9-4FwxseDmvEbfiQATMS4gzrIcKgYYsuDmOpmBxGY827XhYliH5BzZQC5KjUHvoLxwuqIA2eJ98YfUMjVBSHrlw0irCvAlJaEzy-oEikyXM8aypBhrOuwd/s640/14+HAZ%C4%B0RAN.JPG" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Tarihte Bugün...</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<br />
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com23tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-8444387122391919712012-06-11T17:05:00.000+03:002012-06-11T17:06:18.125+03:00Okuribito...<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<em>"...Doğduğunda güldürdüklerini yaşarken duygudan duyguya sokmak, öldüğündeyse ağlatmak istiyordu, hatırlıydı… Bu durum doğduğunda ağlamış, yaşarken duygudan duyguya girmiş bir kişinin ölürken de gülerek gitmek istemesi ironisinden sebepliydi. İnsanın başlayamadığı ya da sonlandıramadığı o kadar çok şey vardı ki, ölürken bile aklında bunlarla ölürdü. Ciddi meseleler ve onları çözme umudu insanı yaşatan şeydi ki ölmeye yakın olduğunda da bu meselelerin çok oluşu insana acı vermekteydi..."</em></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigAdqb3QISc7ze_2EiwgjqKGzEtQc55sQQAP0XjNuaYydUmIuqehJsqwGiTnD18fVvYp1t7Zj80TWuf9eLHb5fMVMCkVouloYyf13QG0Fzo5ZrFfOKdOKi34vGyCb1meb8cRXUMfoXqnwy/s1600/okuribito.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" fba="true" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigAdqb3QISc7ze_2EiwgjqKGzEtQc55sQQAP0XjNuaYydUmIuqehJsqwGiTnD18fVvYp1t7Zj80TWuf9eLHb5fMVMCkVouloYyf13QG0Fzo5ZrFfOKdOKi34vGyCb1meb8cRXUMfoXqnwy/s320/okuribito.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Geleneksel bir konuyu modern olarak ele alarak bir film yapmak kulağa oldukça zor bir işmiş gibi geliyor. İki karşıt kavramınız var elinizde ve bunların özünde aynı kapıya çıktığını hesap ederek bir iş kotarmanız gerekiyor. Bu geçmiş mayası ile geleceği harmanlamaya çalışmak değil de nedir?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Okuribito, bu iki kavramın sinema dilinde kolayca anlaşıp kaynaşabileceğini bizlere gösterebilen bir film ki Uzak Doğu Sineması'ndaki yaşlı/usta-genç/çırak ilişkileri de bizlere hep bunu yansıtırlar. Son Samuray filminde de tüfeğe karşı elde kılıç ölüme gitmek de bu yansımanın başka bir örneğidir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Son Veda" anlamına gelmesine karşın izleyende birçok başlangıca sebep olabilecek aşmışlıkta bir film izlemenin verdiği hazzı daha öncesinde <a href="http://erdostyuksel.blogspot.com/2012/01/damdaki-kemanc.html">Damdaki Kemancı</a> filminden de almıştım. Geleneksel olanın değişmekteki hayata giderek evrilmesi ve bir yandan reddedip, bir yandanda yetişme çabası. "Gelmeni istemiyorum ama bekle ben de geliyorum" demek ilginçliğinde kurulmuş bir düzenek bir nevi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Filmde, kahramanımız çello çalmaktadır ki çello hüzne hizmet eden ve bizleri kazanırken, hezimete de uğratan bir çalgıdır. Yeni tınılar doğurması ölüm gibi güçlü bir sesi olduğu gerçeğini değiştirmez ki bildiğiniz bir başka gerçekte nice Nietzsche deyişinden birinde söylendiği gibi; Son randevumuz olan ölümün son iyiliği de, bir daha ölümün olmamasıdır...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Film, hayat devam ederken, koca bir davetli listesinin son vedaları eşliğinde kimi zaman dönüşlere de sahip gidişler anlatıyor bizlere. Ölümün olağan üstülüğünün kişisel oluşunu algıda seçicilik yapamayacağımız bir biçimde olağan hale getiriyor. Ölüm öğesini dışlanan karanlık taraftan alıp, aydınlığın yanına koyuyor ve bu yönüyle ölümsüzleşiyor. Ölümün ölümsüzlüğü tuhaf bir biçemde huzur veriyor ki <a href="http://erdostyuksel.blogspot.com/2012/06/pur-dunya.html">Pür Dünya</a>'da yoruma açık bir şekilde değindiğim "huzurda sessizlik vardır" mevzusuna, son sessizlik hali ile eşlik ediyor. Özetle, bir kişiyi inandığı yere, inandığı şekilde uğurlamak mevzu bahis ölüm olsa dahi uğursuz bir iş değildir...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<em>Kadın: -normal bir iş bul!<br />Adam: -ölüm de normaldir. hepimiz bir gün ölücez, sen de, ben de...</em></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ölüm çok basit şekilde düşünecek olursak bizi kimi zaman hiçliğe götüren bir varoluş şeklidir ki bunun tam tersini düşünmeniz de yanlış değildir. Bismillah ya da rasgele diyerek çıkmak yola, hayrola demektir aslında...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sonsuz olmanın bir yoludur ölüm. Sonsuz olmak sonunuz olamaz lakin. Fanilik kafidir insana ki sürekli olan her şey işkencedir. Filmde de tabutlama işi tabuları yıkarak okuribito'ya dönüşürken biz tabula rasa'ya biraz daha yaklaşıyoruz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ahmet Şerif İzgören'in, içerisinde sevgi sözünün hiç geçmediğini, para sözcüğünün ise defalarca geçtiğini söyleyerek hicivlediği "Ferrari'sini Satan Bilge" kitabını okumadım. Çello'sunu satması ile hayallerinden bir hayli uzaklaştığını düşündüğü bir zamanda bilgelik dolu bir yola giren ve kahramanı "Çello'sunu Satan Umutsuz Adam" olan bu filmi ise birkaç kez daha izleyebilirim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ölüm temalı olmasına rağmen iyi hissettiren filmler listemin en üstlerinde yer alması, film ve belki de benim hakkımda biraz daha bilgi verebilir ki Okuribito hayatı okutabilen bir film... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Not: <em>"Gidişlere Yardımcı Olacak Eleman Aranıyor..."</em></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfXgSy9mPXdwb_XGyBN-oRV3Xw5BUlYINNZ4nTGIoFFC2MyJwPAkctIilXj1DSPlABTeWukh5OV1nbc0N7rPaje0gdCVZ6vCdDoD89QSmr7RjiJUB4j16DXnkqZnbA0xVo5qfgkjbOFaJ_/s1600/Oku.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" fba="true" height="170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfXgSy9mPXdwb_XGyBN-oRV3Xw5BUlYINNZ4nTGIoFFC2MyJwPAkctIilXj1DSPlABTeWukh5OV1nbc0N7rPaje0gdCVZ6vCdDoD89QSmr7RjiJUB4j16DXnkqZnbA0xVo5qfgkjbOFaJ_/s320/Oku.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com25tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-3131398087655129812012-06-08T18:22:00.001+03:002018-11-29T13:46:53.481+03:00Pür Dünya...<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSbBY3PVhH1qVSYwIQWj4WQsfnhNKz0-MQUYvAqc-5lpbpLa7zbD0bdIS1iw1dSTsrskbcz4QyFXzN3_nY4BxoZfdpBcULdR6BfKz8Ewb5ZgyV6Ya0h4coZcYPtqeyVSOMIE4NdJvTn_Sb/s1600/imagesCAIQNNJP.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSbBY3PVhH1qVSYwIQWj4WQsfnhNKz0-MQUYvAqc-5lpbpLa7zbD0bdIS1iw1dSTsrskbcz4QyFXzN3_nY4BxoZfdpBcULdR6BfKz8Ewb5ZgyV6Ya0h4coZcYPtqeyVSOMIE4NdJvTn_Sb/s1600/imagesCAIQNNJP.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
Kirli bir dünyada temiz olmak zordur. Çünkü perdesiz gitar bile vardır, perdesiz insan yoktur. Yanlış bir yolun doğru yolcusu olmak çok şeyi değiştirir. Yoldan çıkmak ise yolsuzluktan iyidir. Tasvip edilmeyenler çoğu zaman tasvip etmeyenlerden yeğdir. Suimisal, misal değildir; Suistimal etmeyin... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bende fikri firar var sizde yok. Bunun tadını çıkarın, bokunu çıkarmayın. Bazen uçun havalarda da ayaklarınızı yerden kesmeyin. Çok sıkı dostlar edinin ama onları sıkmayın. Onlara kanka da demeyin. Yalan bir dünyada kanka, canca diye yazılmıyor zira...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tersnameleri çok severim. Huzurda sessizlik vardır ama her sessizlikte huzur aramayın derim. Durmayın, dünyayı ters çevirin; Göğün yüzündeki çizgiler, yer yer yüzünüzdeki çizgilerden çok daha derin. Maceraya atılmak için dünyanın durmasını beklemeyin. Güneşli bir gecede denizdeki yıldızların göğe batışlarını izleyin...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir anlamı var mıdır dünyayı örnek alarak kıbleye dönmenin. Dünya dik durduğum yer kadardır, diz çöktüğüm yer kadar değil. Kafanızın dönüyor olması ya da güzel olması neyi değiştirir. Dünyanın her hali kafanızın içinde ya da geçmişte bir yerlerdedir...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Raskolnikov için Dunya'yı feda etmeyin. Bekleme dönemleri geride kaldı diye de düşünmeyin. Solda duran şu iki cümle biraz derin. Anladıysanız aklınıza değer verin. Anlamadıysanız başkalarının aklına yer verin. Aklımın odalarındaki küçücük bir deliğe gizlenip de, aklınızı peynir ekmekle yemeyin. Kendinizi aşağılamaya da bir son verin. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şirin dünyanızda dalgınlığınız bile dağınıktır sizin, toplamakla zaman kaybetmeyin. Fazla kalacak değilim zaten, çok da dert etmeyin. Dünyahret acım olmayın bana bir söz verin; Ölün söz vermeyin, ölün sözünüzden dönmeyin...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kanayan bir yaranın kabuk bağlaması al bir kandırmacadır. Gamsız dünya yeniler kendini, yenilir, eskir, eskitir. Makamını değiştirmesi neyi değiştirir. Plağın bozuk olması dönmesine engel değildir. Dünyayı kurtarmayı boş verin, kendiliğinizi kurtarmanız dünyalara bedeldir... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
yazılsa roman olur hayatınız da</div>
<div style="text-align: justify;">
siz hikayeden yaşarsınız</div>
<div style="text-align: justify;">
kalabalıklaşırken sürekli eksilir dünya</div>
<div style="text-align: justify;">
siz alabalıklaşırsınız</div>
<div style="text-align: justify;">
acılı dünya tatlılarısınız hepiniz</div>
<div style="text-align: justify;">
sancılı sanrılarınız var </div>
<div style="text-align: justify;">
kamçılı tanrılarınız</div>
<div style="text-align: justify;">
tüm kitaplar tek bir kitabı anlamak için değildir diyen er bir dost </div>
<div style="text-align: justify;">
önce kendini okusun </div>
<div style="text-align: justify;">
sonra da boku yesin</div>
<div style="text-align: justify;">
dünya bir yakınlıkta</div>
<div style="text-align: justify;">
kaldırmak istediğiniz bir etektir</div>
<div style="text-align: justify;">
yeni dünya düzeninde</div>
<div style="text-align: justify;">
bir ömürlük hüzünlü bir misafirlik</div>
<div style="text-align: justify;">
biraz da kafirlik</div>
<div style="text-align: justify;">
kafidir ki</div>
<div style="text-align: justify;">
dünyanın en büyük çölü</div>
<div style="text-align: justify;">
içinizdedir...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
güzünü sevdiğim özge dünya, </div>
<div style="text-align: justify;">
güzme beni...</div>
Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-7135156405461054710.post-19133865518787202742012-06-04T17:43:00.002+03:002018-11-29T13:48:21.620+03:00Resimli Mutluluk Sanatı...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_EWZHdZ4vZvkSdx8ZDRR1lv_OyMiZ9U-3U0Jcypavt8rq3svNriGnT5DG6-HhaEdmcX9MUkBiQfm6eb6IbmLupmjLf9Fisyvt8V9SJ-plcok3Mu1c4TPXvoILWzTCPLvXsDGwevRMCAGQ/s1600/bebek.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; cssfloat: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" fba="true" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_EWZHdZ4vZvkSdx8ZDRR1lv_OyMiZ9U-3U0Jcypavt8rq3svNriGnT5DG6-HhaEdmcX9MUkBiQfm6eb6IbmLupmjLf9Fisyvt8V9SJ-plcok3Mu1c4TPXvoILWzTCPLvXsDGwevRMCAGQ/s320/bebek.jpg" width="280" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
"İnsandım ve acıyordum mutsuz dünyaya, en acınmayacak halimle..." <br />
<br />
Bu cümleyle başlayan bir mutluluk yazısı yazacağım 40 yıl düşünsem aklıma gelirdi elbet. Lakin böylesi bir giriş yapmak nereden geldi aklıma derken aklımdan hiç çıkmadığı geldi aklıma ki izninizle aklıma s... :P Hiç insanın aklı kendine düşman olur mu? Gördüğünüz gibi benim aklım bana düşman :D<br />
<br />
Neyse, birgün "Mutluluğun yazısını yazabilir misin" diye, sorsalar er Dostoyevski'ye. O da; "yazarken mutlu olabilirim ama siz okuyanlar için garanti veremem" derdi herhalde ve "yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazamaz" sözü ile çelişirdi... <br />
<br />
Önce biraz pesimist bir o kadar da beylik laflar ederek sıkıcılığın sınırlarını zorlayacağım izninizle ama anlaşalım önce; Dört küçük paragraftan ibaret olacak bu bölümü okumazlık etmek yok :) <br />
<br />
"Günü geldiğinde herkes mutlu bir hayat ile anlamlı bir hayat arasında seçim yapmak zorunda kalacaktır" ve anlamlı bir hayatı seçenler mutlu olamayacaklar, mutlu bir hayatı seçenler ise mutlu hayatlarını anlamlandırabileceklerdir. Yazar, bir önceki cümlede 25 harften oluşan bir sözcük kullanmış olmanın mutluluğunu yaşayadursun, hayatta mutlu olmak için birgün mutlaka önümüze çıkacak olan gelecek ikileminde "kalbin sesine kulak vermek gerekir" görüşünü savunmaktadır... :)<br />
<br />
Bir insana "mutsuz musun" diye sorduğunuzda hemen o an mutsuz olacağı bir şeyler bulur! Özetle insanlar mutludurlar fakat her daim kendilerini mutsuz edecek şeyleri ararlar ve arayan da bulur...<br />
<br />
Mutluluğu geçmişte ararsanız umutsuz, şimdilerde ararsanız mutlu, yarınlarda ararsanız umutlu, Olaylarda ararsanız da mutsuz olursunuz. Yanlış yolun doğru yolcusu olmak neyi değiştirir ki...<br />
<br />
Evinizin duvarında mutluğun resminin asılı olması, sizi mutlu etmeye yetmez. Yalancı renklerle yapılan bir resim sizi anlatamaz ya da küflü peyniiir kokulu sahte gülümsemelerle bezeli bir fotoğraf kimseyi aldatamaz...<br />
<br />
Mutlu bölüm başlangıcı:<br />
<br />
Mutlu bir insanım ve çocukken de çok mutluydum ben. Genel ve geçmez bir mutluluk benimkisi fakat ağlamayı bilmeyenin gülüşünden bi bok olmaz mottosuna da inanırım her zaman. Büyümeden yaşlanılan bir çağda mutluluğu fark etmek her geçen gün güçleşirken, mutsuzluk tanımları -Umut Sarıkaya tipi olmasa da- mutluluk hakkında bilgi verebilirler...<br />
<br />
7 yaşına kadar İzmir'in diğer köylere nazaran tatil köyü havasında olan ve "babam ve oğlum" filmi köylerinden birinde yaşadım ben. Mutlu bir çocukluk için ne gerekirse sahiptim ki henüz 5 yaşındayken evimize, çocuklarını zındık yapmaya çalışmamdan ötürü şikayete gelen kadınların varlığından söz etmem biraz fikir verebilir sanırım. <br />
<br />
Argümanım da varsa çıksın ortaya, göstersin kendini inanayım :D Yıllar sonra başka bir zındık arkadaşımla okuldan çıkmış varsa kendini göstersin dediğimiz anda ortada düşmemizi sağlayacak herhangi bir etken yokken bilmem neye takılarak düşmeye yüz tutup "Allah" dememiz ironik bir durum oluştursa da fitneyim, fücurum diye boşa demiyorum :)</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjubhM6tU17LWiQzDsCuYzSk-LhiQlmCr8OuyU5x9vz1NUTaQIj8LBERZ4-OVEDDkAxecckBA7cpf0_VP6ex5UOzlyIbhc3E_dcrJq8qX0hwq7RbHcwF3dN1QYsuRSUzL7NB4YA0ZUnSiWj/s1600/%25C3%25A7ocu%25C4%259Fun+umut+ayakkab%25C4%25B1lar%25C4%25B1...JPG" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" fba="true" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjubhM6tU17LWiQzDsCuYzSk-LhiQlmCr8OuyU5x9vz1NUTaQIj8LBERZ4-OVEDDkAxecckBA7cpf0_VP6ex5UOzlyIbhc3E_dcrJq8qX0hwq7RbHcwF3dN1QYsuRSUzL7NB4YA0ZUnSiWj/s320/%25C3%25A7ocu%25C4%259Fun+umut+ayakkab%25C4%25B1lar%25C4%25B1...JPG" width="261" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Sonraları yanlış bir iğneden dolayı sağ bacak sinirlerimin ölmesi (felç) ve devamında Forest Gump ayakkabısının aynısından takmam Tanrı tipi mutsuzluk tanımlarındanmış gibi gelse de kulağa, kocakarı diye tabir edilen ve bende işe yaramasından sonra büyük bir buluş haline gelen bir ilaçla iyileşmeye başlamam. Babamla eve giderken yolda sorduğum envai çeşit soruya sabırla bıkmadan cevap vermesi. Gördüğüm bir topa vurmak istememden dolayı çizmeli kedi gözleriyle babama bakmam ve babamın "vur ulen" demesiyle demirden destekli ayakkabının parçalanması; prangalardan kurtuluş hikayem. Bacağım yüzünden katılamadığım yakalamaca oyunlarına ilk katılışım, kimsenin yakalayamayışı... Bunların hepsi hayata gülen gözlerle bakmamı sağlamıştır. "Uyanmak, rüyalar ülkesinden, mutsuzluğun ortasına sert ve zorunlu bir iniş yapmaktır..." günleri bitmiş, bulutların üstüne yumuşak ve gönüllü bir çıkış sağlanmıştır artık :)<br />
<br />
Çocukluğu mutlu geçenlerin büyüdüklerinde mutsuz olabileceklerine asla inanmam ben ki geçmişte mutluydum, şimdi mutluyum, gelecekte de mutlu olacağım dememem için bir sebebim yok. Çok param falan da yok ki zaten mutlu olmak için paraya pula ihtiyacım da yok ki yazının sonunda mutsuz edebilecek olan şeyi yazacağım. <br />
<br />
Mutluluğumun garanti altına alınışına dair başka bir kırılma noktası anlatayım; Küçükken yılbaşı günleri aile ve aile dostlarıyla sofra donatılırdı. Fix menüde biftek, pilav, yığınla meze, meyve, çerez, içecek... Zayıf ama çok iştahlı bir çocuk için bulunmaz bir nimet :) Birkaç gün sonra diğer evlerde yılbaşı nasıl kutlanmış tandanslı bir program izlediğimi hatırlıyorum. Kağıt işçisi bir anne ve tek çocuğu, dükkandan bozma bir barınak ve fix menü kızarmış tavuk, portakal, 1 litre içecek, yanlarında da sesi bozuk ama güzel bir radyo ve mutluluğun temsilcisi gülen gözler. Mutluluk için insanın sevdiklerine ihtiyacı vardır sadece diye düşünürüm o gün bugündür. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yanyana getirilen kelimelerde bir sır vardır, yanyana gelen insanlarda ise bir sihir... Kolaydır mutlu olmak, zorlamaya gerek yok. Kolayına kaçarak da anlatılabilir mutlu olmak...<br />
<br />
Hızlı bir geçişle beni en çok mutlu eden kişinin muziplikler yaparak beni uğrattığı dumurları diyalog halinde paylaşacağım son olarak. Yazıldığındaki etkisi yaşandığı andaki etkisini vermede başarılı olabilir mi bilemiyorum ama başarmanın sırrı denemek sözcüğünün son harflerinde gizliyse mutlu olmak için de denemek gerek...<br />
<br />
e: -canım ya biz çok güzeliz böyle yaaa!<br />
ö: -diyosun!!!<br />
e: dumur...<br />
ö: :D<br />
<br />
e: -seni çok seviyorum!<br />
ö: -sağol!!!<br />
e: dumur...<br />
ö: :)<br />
<br />
e: -aşkım seni çok seviyorum!<br />
ö: -sen önce okulunu bitir!!!<br />
e: oha! dumur...<br />
ö: :J<br />
<br />
e: -aşkımmmm, özledin mi beni!<br />
ö: -daha dün görüşmedik mi ya!!!<br />
e: dumur...<br />
ö: ups :I<br />
<br />
e: -canım biliyo musun bu hafta bizim beraberliğimizin 5. yılı! <br />
ö: -napalım pilav mı dağıtalım!!!<br />
e: yuh! dumur...<br />
ö: zuaaa :)<br />
<br />
e: -yaşlandığımızda biz de böyle olalım olur mu?<br />
ö: -bakarız<br />
e: dumur...<br />
ö: :P<br />
<br />
Nereye bakarsa baksın beni görsün e mi şeklinde bir umu edindikten sonra diyebilirim ki mutsuzluk benim için eşittir; O'nun olmaması durumu...<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Not: Bu bir mimdi bu arada; <a href="http://biricitinyeri.blogspot.com/"><strong><em>Biricit Hatun</em></strong></a> mimledi sağ olsun :) Resimli, şekilli olması istense de ben genel geçer halleri değil, Genel geçmez halleri temelinden ele aldığımdan fazla resim, şekil neyin kullanamadım, siz kullanabilirsiniz :D</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben de üç harflerden üçüncüsüne atfen üç kişiyi mimliyorum. Bu aralar sınav derdiyle pek yazamadığını söyleyen üç kişiyi mimliyorum, diledikleri zaman yazma özgürlükleri olduğunu da hatırlatarak...<br />
<br />
Konu: resimli-şekilli neyin Mutluluk yazısı :)</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://myheartbelongstoavampire.blogspot.com/">People Always Leave</a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://mechulmavi.blogspot.com/">Bayan Mavi</a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://uyuyakalanguezel.blogspot.com/">Uyuya Kalan Güzel</a></div>
Erdost Yükselhttp://www.blogger.com/profile/05935758297288307041noreply@blogger.com23