12 Eylül 2012 Çarşamba

Umarım...



"haklısınız. ölümden sonra hayat var. ama benim suçum değildi top oynamanın din dersinden daha zevkli olması... inanmayacak birisi değilim. bu zamana kadar olmayacak çok şeye inandım. mesela şöyle olsaydı; bütün herkesin ateist olduğu bir dünyada yaşasaydım ve bir gün yanıma yaşlı bir amca yanaşıp bana şöyle söyleseydi: 'çocuk, sen onlara bakma.ölümden sonra hayat var'. işte o zaman çok kolay inanırdım. hatta gece gündüz dua ederdim. ama haklısınız ölümden sonra hayat var ama derdim o değil; umarım din dersi yoktur..."

Eser Furtuna

10 Eylül 2012 Pazartesi

Üç...



hayatınızda sağlam bir mutsuz sona geldiğinizde
bayatlamayan bir tek mayanız kalmıştır.
kendinizden başlayarak,
sizi koala gibi SARdığını SANdığınız kişileri,
herkesi ve her şeyi
sağ üstteki çarpıya basar misali bir çırpı da geride bırakmalısınız
fakat başlarda önünüze baktıkça arkanızı görmeniz kaçınılmazdır.
yakın planlı hayalleriniz kırıldığı an
uzaklar; yaranıza tuz basan tuz'aklardır.
hem kaç kez kaçarsa kaçsın uçurtmanız
kız isteme besmelesinden ötürü
gökyüzüne küsülmezdi
dahası kimse bilmese de
esmer tasın değeri yeni hamamda bilinmezdi
yine de kafanız genelde çalışmasa bile
eski'r tas dipsiz kuyulara birebirdi...

esmer güneştim
dondum önce
çatırdayarak çözüldü dilim
gözlerim açıldı yavaş yavaş
ayaklarım dibe vurdu
ve sonra doğdum yeniden
karanlık aydınlığa...

ağlayan bir temmuz sabahında
kör bir limoncunun
bonkör bir askıdan ekmek alırken
rüya salıncağında sallanan bir çocuk görmesi kadar
anlamsız bir karşılaşmayla
tanıştım bir çocukla
ve sanki iki bendir tanıyordum bu veledi
önce biraz kekeledi
sonra da yüzüme fazlasıyla gülerek
"sonunda gelebildin" dedi!
anlayacağınız şov, kaldığı yerden
kovularak devam ediyordu...

yeni hayatımın ilk gününde böylece bir arkadaşım oldu,
adı da şaka gibiydi;
Joker;
yani iskambil kağıtlarının elli üçüncüsü...
bildiğiniz üzere kişileri tanımakta üzerime yoktur (!)
"o da benim gibi galiba" derken
ve acaba ihtiyacım olan yerde kullanabilir miyim onu?
hatta bazen kendi yerime bile kullanabilir miyim?
soruları aklımdan geçerken, 
 "joker, küçük bir delidir.
herkesten farklıdır o.
ne sinektir ne karo, ne kupa ne de maça.
sekiz veya dokuz, papaz veya bacak değildir.
her şeyin dışındadır, ötekilerle aynı yere ait değildir.
gerçi öbür kartlarla aynı pakette bulunur,
ama orası onun kendi evi değildir aslında.
bu yüzden de çıkarılıp bir kenara konabilir, hiç arayanı soranı olmadan."
yazan, bir kullanma klavuzu tutuşturdu elime ki
benzer yanlarımız hakikaten de vardı fakat
beş dakikada bütün işler değişti...

Polisler, polisiye dayak atmanın içgüdüsel hazzını almaktalardı,
bense ölesiye dayak yemenin piçgüdüsel hazzını defalarca aldığımdan,
dayağın da,
hazzın da
azı kâfi gelebilirdi…
mor gazozlar dolsa da gözlerime
yalnız yemediğin dayak adamı ağlatmaz
olsa olsa güldürürdü
ben de güldüm
işin kötüsü dayak atmayı bilmeyen adamın vurduğu öldürebilirdi
polislerin çoğu da öğretmenlik eğitimi aldıklarından
devlet için adam dövmeye değil
devlet için koyun gütmeye programlanmışlardı
bu yüzden yine de dikkatli olmak gerekirdi...

fark ettim ki zaman eskisi kadar hızlı geçmiyor
eskisi kadar da çabuk ölmüyordu
hızla anlatacağım olaylardan çok dolgudan olgularım vardı
şemsiyeyle ilgili bir japon atasözünden ötürü de hiçbir şey sormadım ona
farkında olmadan güzel işler yapacağımızın farkındaydım
birbirimiz için ilk gün okul servisinde yan yana oturan çocuklar gibi olmalıydık aslında
ama sanki 20 yıllık kankardeşlerdik...
dayaktan sonra
bana bu hayatta başarılı olmak istiyorsan bir üçüncüye ihtiyacın vardır dedi
ve o gün beni geleceğin en garip yazarıyla tanıştırdı;
ismi cenap'tı...