27 Haziran 2012 Çarşamba

Aziz Nesin... 1





Hayatımız bir yazı, isimlerimiz de bizden habersiz o yazıya kondurulan başlıklardır ya, mevzubahis Aziz Nesin olduğunda yazının türü tahmin edilemeyebilir ama kesin olan bir şey vardır ki; O hayat okunmaya fazlasıyla değerdir... 

1. Dünya Savaşı'nın ortasına doğar üstat. Babası Abdülaziz Bey kulağına üç kere Mehmet Nusret ismini fısıldamış olsa da babasının ağzından çıkan ile üstadın duyduğu bir olmasa gerek ki yıllar sonra pek çok anlamda "Aziz" olacak fakat her anlamda "Abdül" olmayı reddedecektir.

1934 yılında soyadı kanunu çıkar ve insanlar kendilerini ilginç olduğu kadar eğlenceli de bir seçimin içerisinde bulurlar. Güzel ama pek de ayırtedici olmayan "Hacelinin Memet, Yumuk Yaşar, Codunun Ömer, Eşşekçi Hüso" tarzı ismin başına gelen lakaplar sona evrilerek, çoğunlukla soyadları olacaklardır. Herkes kendince bir seçim yapacaktır. Usta da kendi hikayesini süreçle harmanlayarak şöyle anlatır;  

"1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri “eli açık”, dünyanın en korkakları “Yürekli, Korkmaz”, dünyanın en tembelleri “Çalışkan, Yılmaz”, gibi soyadları aldılar. Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine “Çevikel” soyadını almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime “nesin” soyadını aldım. Herkes “ne'sin” diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim..." Bu noktada üstada saygıda kusur etmeyerek elimizde olsa nasıl isimler edinirdik diye sormak gerek...

Şiir yazar önceleri üstad sonra mecbur bırakır öykü yazar. Bir hikayesi vardır ki kendi anlattığı rivayet edilir;  Birgün rastlantısal olarak bir şairin dinletisine denk gelir. Kürsüde uzun boylu, mavi gözlü, güzel yüzlü bir adam tok sesiyle şiirlerini okumaktadır. Bir süre dinler, önce çok etkilenir,  sonra da boğulacak gibi hisseder kendini ve hemen çıkar oradan. Çıktıktan sonra yırtar atar kendi şiirlerini. O'nun gibi yazamadıktan sonra artık şiir yazmanın da bir anlamı yoktur ki hayat bu ya yıllar sonra, Moskova'da bulunmasının da getirisiyle hayran olduğu bu adamın üç vasiyetinden hangisinin geçerli olacağını seçecektir. 

Bir devlet kurmayı düşlemiştir önceleri. Kendince planlar, projeler çizer. Bakar bu olacak iş değil bir şehir kurmayı olacak iş sanır. O da olmayınca bir köy der hiç değilse ve nihayetinde bir vakıf kurar. Vakfın projesini de kendisi çizer, çok yakın mimar arkadaşları olmasına rağmen. 

Birgün çok yakın arkadaşı Demirtaş Ceyhun ki kendisi de mimardır, arkadaşları ile birlikte vakfı ziyarete gider. Aralarında da altmışından sonra otuzdan fazla kitap yazmış ve o dönemin çevresinde tanınmış simalarından Aydın Boysan da vardır. O dönemlerde de yeni yeni mizah anlatılarına/yazılarına başlamıştır. Sohbet faslı uzun sürer, karınlar acıkır, sofra donatılır. Derken ortamdan biri Aydın Boysan'a döner ve "bu yaştan sonra nasıl oldu da mizah yapmaya başladın, hiç çekinmedin mi" der. Boysan da hazır cevaplığıyla ün salmış ve mizah denilince akla ilk gelen isim olan Aziz Nesin gibi bir üstadın yanında bi saniye düşünmeden cevap verir; "Vakfı ziyarete ilk gittiğimde vakfın ilk binasını incelemiştim. İşte o gün Aziz Nesin bu binayı yaptıktan sonra, ben mizahta ne halt etsem olur diye düşündüm" der ve anlık bir sessizlik olur. Bu sessizlik Aziz Nesin'in kahkahası ile son bulur. Üstadın gülmesi masadaki herkesi kahkahaya boğsa da Demirtaş Ceyhun ilk fırsatta Aydın Boysan'a "Aziz Bey bunun altında kalmaz, bu seni baskılamıyor mu" der. Aziz Nesin bunu duyar ve ben onca yıl hiçbir baskıdan yılmamışım Aydın'ı mı baskılayacağım" der. Geçinilmesi zor olan bir adamdır Aziz Nesin ama böyle de güzel bir adamdır.


Müjdat Gezen'i her sabah arayıp "bugün ne kanserisin" diye sorması ile bezeli iki büyük ustanın arkadaşlığı da pek hoştur.


"Bir dönem Aziz Nesin'e yönelik tehditler artınca, oturduğu apartmanın önüne bir polis memuru yerleştirmişler ve Aziz Nesin'i korumaya almışlar.
Derken, birkaç gün sonra Aziz Nesin apartmandan çıkarken polise sormuş:
"Neden bekliyorsun burada."
Polis de: "Şu yan apartmanda Aziz Nesin diye yaşlı bir adam var; onu korumak icin bekliyorum."


Bu olaydan sonra devletten hiçbir zaman koruma istememiş...

NoT: Ustanın anlatacağım nice hali olduğundan bölmem gerek diye düşündüm :)

18 yorum:

  1. Güne böyle güzel bir yazıyla başlamak güzel oldu .Çünkü anlattığın insanlar güzel, anlatanda güzel; sonuç başka ne olabilirdi ki?
    Bazen yazmaya başlamakta geç kaldığımı düşünüyordum ama Aydın Boysan`ın seninde yazdığın gibi 60 dan sonra yazmaya başladığını öğrenince erken bile başlamışım dedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güne böyle bir yorumla başlamak da çok güzel oldu.

      Güzel bakan güzel görürmüş ne diyeyim efendim :)

      Kabul etmem gerekir ki anlattığım insanlar gerçekten çok güzeller. Daha nice yaşanmışlıkları var anlatılacak ki hepsi insana dair, bildiğimiz insana.

      Yazmaya iyi ki başlamışsın Asya, bunu da salt övmek için söylemiyorum ama.

      Aziz Nesin'in binlerce öyküsü var, yazdığı kitapları üst üste koysak boyunu geçmiş ki "bunu desem, boyun kısa zaten derler" demiştir :) Bu enerjiyi sürekli hayatın içinde kalarak sağlamış. Yazmak ki bir insanı hayatın içinde tutmaya çoğu zaman yetebilir.

      Güzel yorum için çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. Aziz Nesin,memleketimde harcanmış-harcanmaya devam eden nice güzel insandan yalnızca biri.

    Soyadının hikayesini çok eskiden beri bilirdim.Ne zaman okusam hep gülümserim ve saygım,düşünce yapısının farklılığı beni büyüler.

    Doğru söyleyeni ve müslümanlığı-Allah'ı kabul etmeyeni dokuz köyden kovar-kovdu bu memleket.
    Sivri dillinin zekasından hep korktu.
    Cahilin fendi her zaman bilimin üstesinden geldi,yendi.


    Memleketin %70 indne daha fazlasının aptal olduğunu söylemekle bence Nobel'e bile aday olabilirdi.

    ''Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz '' başlı başına bir yapıt bence.

    Devamını bekleyecegim.Merakla :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Devamı da yakındır :)

      Memleket aynı memleket. Dün nasılsa bugün de öyle. Fazıl Say çok sevdiği Nazım Hikmet'in izinden özentiliğine gitmiyor haliyle :)

      "Yaşar ne yaşar ne yaşamaz" bence de bir başyapıttır. Zübük ise dünümüze, günümüze, yarınımıza hemen uyaklanabilir.

      Güzel yorumun için çok teşekkür ederim. İlan ettiğin Attila İlhan Günü'nü, habersiz olarak Aziz Nesin Günü ile pekiştirmişim ben de...

      Sil
  3. aziz nesin' in şiir yazmayı sonlandırması gerçekten isabet olmuş. çünkü yazarlığı çok daha iyi olduğu su götürmez bi gerçektir. bütün şiirlerini okuduğumu iddia edemem tabi ama okuduklarımı çok beğenmediğimi söyleyebilirim.

    yalnız o korumayla olan iletişimini ilk duyduğumda da çok gülmüştüm..:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ustanın doğrudan tiyatro metni olarak yazdığı oyunları da çok iyi değildir ancak hikaye ve romanları tiyatroya uyarlandığında dünya çapındadır.

      "aşığım sana; cümlesinin sonundaki "a" harfi sessizce terk etti seni, bunun farkına var sevgili; sen hala 'aşığım san' beni..."

      Fena olmayan şiir ve satırları olsa da söylediğinizde çok haklı olduğunuzu tutumuyla da göstermiş zaten üstad.

      Bugün hala bir olay ile karşılaşıldığında tam Aziz Nesinlik diyoruz ya korumayla yaşadığı diyalog da doğrudan Aziz Nesinlik :)

      Sil
  4. Memleketinde "nesin" ki denildi; oysa Aziz'di.

    Güzel bir yâd etme olmuş, yakışmış bu sayfaya.Aziz olun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Nomen.

      Biliyorsunuz böyle ustalar çok gelmiyor, kıymetlerini bilmek gerekir.

      Sil
  5. bu adamı sevmiyorum.

    *

    tezatları iyi görüyor, iyi hicvediyor. tam bir "kusur üstadı" ama kusura merhameti yok.
    negatif üzerinden var oluyor. eleştirerek, küçümseyerek, alt, sığ görerek var oluyor.

    *

    vakfı var, gelecek için, çocuklar için, aydınlık(!) için çabalamış. boş adam değil biliyorum. ama karşıt üzerinden var old. belki sevmiyorum bu adamı.

    *

    soyadı hikayesini şimdi öğrendim, zeki adammış.

    -aziz ne'sin?
    -sen sadece Aziz'in bir abdulusun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumlarınızı yanıtlarken "Düşüncenize saygı duyuyorum" girişiyle başlamak alışkanlık olacak sanırım :)

      Bence güzel adamdır Aziz Nesin. Hayat Hikayesini kendi yazdıklarından okusanız bence siz de çok seversiniz. Tarafların deli övgü veya sövgülerini boşverin derim. Duygu ve düşünceleriniz bu biçimde oluşmamış da olabilir. Sevmeyişiniz de bakidir belki de buna karışmak haddim değil.

      Dört bin tane öykü yazan, arkasında binlerce sayfalık bir külliyat bırakan, kimsesiz çocukların geleceğe gözlerindeki "aydınlık" ile umutla bakmalarını sağlayan biri salt söylediğiniz biçemde var olamaz diye düşünmekteyim. Eserlerinde kendini üstün göreni sığ görmesi, küçük çaplı "halkım aymaz uykuda, zulüm yerde göktedir..." demektir bana göre...

      Babası dinibütün bir adamdır ki küçüklüğünde dergahlararası yolculuğu sayesinde din ve iman gibi konularda da çok bilgilidir. Ateist olması bu bilgisinden dolayı da olabilir. Vaktiyle Bursa'ya sürgüne gittiğinde geçimini bir süreliğine Kur'an dersleri vererek sağlamıştır. Ateist olması Kur'an ile ilgili ders vermesini engellememiştir.

      Büyük bir mizahçı oluşu bakış açısının sıradan insanlara göre çok geniş olmasından kaynaklanır.

      "İnsanoğlu naziktir ağır sözü kaldırmaz. Eşek dersin kızar da üstüne binsen aldırmaz..."

      "Birgün bu ülkenin başucuna bir not yanağına da bir öpücük kondurup gideceğim. Çok tatlı uyuyordun uyandırmaya kıyamadım diyeceğim..."

      "öyle bir ağlasam,
      öyle bir ağlasam ki çocuklar,
      size hiç gözyaşı kalmasa.

      öyle bir aç kalsam,
      öyle bir aç kalsam ki çocuklar,
      size hiç açlık kalmasa.

      öyle bir ölsem,
      öyle bir ölsem ki çocuklar,
      size hiç ölüm kalmasa."

      Çocuklar için, "aydınlık" için çabalamış değil mi gerçekten de. Aymazlık için de çok sözü varmış...

      Sil
  6. ne demiş diye bakıldığı, merak edildiği halde sevilmeyen ve sayılmayan adamlar gibi bu dede benim için.

    gerisi karalama olur, herneyse.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yanlış anlamayın lütfen, fikrinizi değiştirmek gibi bir çabam yok. Tutumunuzun Necip Fazıl'ı sevmeyen kişilerin tutumlarıyla bir olduğunu düşünmekteyim. Yanlışsa söylediklerim lütfen bağışlayın.

      Sevilmeyişini anlarım da sayılmayışının nedeni çok acı, bence...

      Sil
  7. nede güzel hoş... güne güzellik katan bir yazı oldu, sahiden de o hayat okunmaya fazlasıyla değer... okunsa da anlamayanlar olacak elbet... zira herkes ne'sin diye çağırılamaz ki ölçüp, biçip ne olduğunu, yaşamın neresinde değerli olduğunu ve o hayata ne kattığını anlasın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gününe güzellik katan bir yazı olmasına çok sevindim Meriç ama okuyup da anlamayana ya da anlayıp, tanıyıp da sevmeyene, dahası saymayana da saygı göstermeliyiz... :)

      Sil
    2. doğru diyorsun erdost... işte bazen holiganlaşıyoruz böyle

      Sil
  8. Soyadı kısmı çok etkiledi beni. mesela tezat olarak kişilerin olmadıkları ama istdikleri türden isim seçmeleri.

    bkz: tezat enteresan ki enteresan olmasa tezat olmaz. hehe.

    fakat burayı okurken içimden hep "nesin" diye sayıkladım yani acaba ne manada olsun diye nesin istemiş. sonradan ne'sin olunca ne güzel olmuş pek güzel olmuş dedim.

    ben de düşündüm ama bir şey bulamadım sanırım "nesin"in yanına yaklaşamadım.

    ilginçmiş koruma istememesi de ne güzel adammış Aziz Nesin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mia Wallace oldun sen artık :P

      Güzel adamları gördükçe, okudukça, tanıdıkça güzelleşir değil mi insan?

      Sil
  9. asla tartışılamayacak kadar aydın,hep sevilecek kadar insandır aziz nesin tabii anlayana ....

    YanıtlaSil

Dostmodern Hyde Park'a hoş geldiniz :D

Bu sizin bana yazdığınız ilk yorumunuzsa, dövüşeceksiniz... Welcome the erdost club...

Yorum yazmanız beni mutlu eder, yorumunuz etmese bile...

Yaz işte be...