Genç bir yazar.
Asıl işinin roman yazmak olduğunu düşünüyor ama geçimini sağlamak için küçük bir gazetede çalışıyor.
Öteki genç yazar ise birkaç kitap yazmış ama hiçbiri ilgi görmemiş.
Edebiyat çevreleri onun adını anmıyor, yüzüne bile bakmıyorlar.
Basında adı geçen, ödüller kazanan, saygıyla anılan yazarların yanında bir hiç.
Günün birinde bir arkadaşı, gazeteci yazara, tanınmamış yazarın kitaplarını gönderiyor. Bunlara bir göz atmasını istiyor.
Yazar okuyor bunları ve birden heyecana kapılıyor.
Okuduğu sayfalar müthiş.
Bu tanınmamış yazar, kendisinin ileride yazmayı planladığı sahneleri yazmış. Ama mükemmel bir üslupla. Karakterleri ve psikolojilerini ince ince örerek, romana yeni bir dil getirerek.
Heyecanla kaleme kağıda sarılıyor ve kendi yalnızlık çölünde yaşamakta olan yazar için övgüler diziyor, bunu gazetesinde basıyor.
Diyor ki:
“Bu yazarı okuyunca içimi günahkâr bir kıskançlık kapladı. Böylesine muhteşem ve gerçek bir savaş anlatımını okurken kıskançlık ateşi sardı beni... Bu parça beni kendine hayran bıraktı, cesaretimi kırdı, büyüledi, çaresizliğe düşürdü.”
Hiç beklemediği anda gazetede böyle bir övgüyü okuyan öteki yazarın halini düşünün. Gözlerine inanamıyor elbette.
Çünkü edebiyat çevreleri ona hiç değer vermemişler, kitaplarından biri ancak 21 tane satılmış, o da artık her şeyden umudunu kesmiş, tam bu sırada bu makale çıkıyor.
Hemen oturup gazeteci yazara, “Dün akşam benim için büyük bir sürpriz oldu” diye yazıyor. Ona teşekkürlerini sunuyor.
Ne var ki bu makale de işe yaramıyor ve o yazar sağlığında hiçbir başarıyı tatmadan, bu dünyaya veda ediyor, şansız şöhretsiz gömülüyor.
***
Sözünü ettiğim birinci yazar Honore de Balzac, ikincisi ise Stendhal.
İki dahi birbirinin farkına varıyor, yaptıkları işin ne anlama geldiğini biliyorlar.
Ama sağlıklarında ikisi de küçümseniyor.
Stendhal sessizlik bataklığında boğuluyor, Balzac’la ise alay ediliyor. Fransız Akademisi’ne üye olma başvurusu hakaretlerle reddediliyor.
O dönemin birçok yeteneksiz ve unutulmaya mahkûm yazarı ise tanrı muamelesi görüyor.
Stendhal’ın değerini anlayan ve ondan bir dostuna övgüyle söz eden birisi daha var.
Goethe.
Demek ki doğa kuralı değişmiyor: Kartal kartalla uçuyor, karga kargayla.
Bir dahiyi ancak başka bir dahi anlıyor. Su başlarını tutmuş orta zekalılar ise hepsiyle birden alay ediyor.
Stefan Zweig /Balzac-Bir Yaşam Öyküsü-Can Yayınları
Çevirenler: Şebnem Sunar-Yeşim Tükel Kılıç
Köşesine Taşıyan: Zülfü Livaneli
Köşesine Taşıyan: Zülfü Livaneli
dogruyu anlamak , anlatanın aklını yakalamak gibi.. dahilikle delilik arasndaki o çok bahsedilen fark sersemlikle kibarlık arasndaki farka bile fark atablir zamanla dimi..
YanıtlaSil:D Zamana tur bindirdik diye sevinmemizin ironisi belki de :D
YanıtlaSilBenzer bir şey söylediğiniz farka;
Ben yaptığımda "saçmalık" olarak görülen şey, kendisini ispat eden birinin yaptığında "tarz" olarak görülebilir değil mi
hemde nasıl :)
YanıtlaSilhemde nası özgüvenle yapılır o dediğin..
kendisini ispat etmemiş biriyim alt sesini yakaladım.. bu mutevaziliği yeterince tarz* buldum :))
Emerson "anlaşılmak bir lükstür" derken bunu kastetmişti herhalde.
YanıtlaSil"Emerson'u kendimi o kadar yakın hissediyorum ki, onu övmeye çekiniyorum. Çünkü onu övünce kendimi övüyorum hissi uyanıyor bende" özetli bi şeyler demiş ya Nietzsche, Öyle bir şey işte...
YanıtlaSilAnlaşılmak bir lüksse, anlaşılmaya çalışmak kötülüks :P
böyle şeyleri okumayı seviyorum . sıklıkla paylaş lütfen .
YanıtlaSil