21 Mayıs 2012 Pazartesi

3 Nokta 1 Çok Yüz...



Paraşüt açılmayınca söylenen şarkılar gibiyim. Mutlu yaşamanızı sağlayamam belki ama mutlu ölmenize yardım edebilirim. Zeka parıltısı falan da beklemeyin. İyi kalbim kötümser bugün, yüzüm de çirkin. Yüzüme gülüp suratımı duvara sürtmeye de artık bir son verin...

Devrik bir cümle içinde geçmesi adınızın, hayatınızdan bir sahnedir. Yavaşlatılmış çekimde tekrarını izlemeniz neyi değiştirir. Her hiç ayrıntıda gizlidir ki rüzgar estiğinde önce ot sonra su tepki verir. Şemsiye açılmayınca da sebep yek değildir. Ters açıdan bakıldığında yüzsüz Murphy güzel Pollyanna ile evlidir...

İnsan ise biraz üç noktadır ve pek tabii üzerinde taşıdığı sorumluluk diğerlerine nazaran fazladır. Beklentiler fazlasıyla artmışken zirvede kalmak imkansızdır. Soyut konuşmalarda kendini somuta sayan da insandır fakat o anda saydam adamın yüz hali kaçınılmazdır...

Bir üretim hatasının zamanlama hatası yapması, devamlılık hatasını beraberinde getirir ki bu bir hata değildir. Yorumsal düzlemin eğik olmasıysa standart sapma saplantısına yüzü dönük, ucu açık bir bıçaktır. Görüldüğü üzere anlamsız cümleler yasal iken anlamlı cümleler yasaktır...

Yoğrulmaktan yorulan bir hamur, şekle girer önce ve yenilir sonra. Tadı tuzu olmasa, yüzü gözü ekşitse de olur. Bitmeyen bir günün özlü sözü yarının olmama şansı yoktur. Varı yoğu yolları birleştirmek olan bir adam kadar yolsuz olmak vardı ya, hımbıla da mazaret çoktur...

Güzler kadar pürüzsüzdür yüzüm. Gözümde, gözden düşen yaprak misali yapay bir su birikintisi. Ağlasam tanrı sanır yağmura tapan bir kaç yüz kişi. İyiliksever bir narsistin günlüğünde gizlidir tüm dualar. Okumak serbest, anlamak yasak. Sınav yakınmış, sorular tuzak; Şarapça öğrensem iyi olacak...

"Hoş kal, en az kendin kadar" diyerekten havalı bir terkediş; önden söylenen bir sonsöz ya da kurşuni renklerden bir serzeniş. Hiç eskimemiş düşsel bir özge gülüş, yüzü de pek güzelmiş. Yaklaşan dipsiz bir gecenin sorduğu çok heceli biraz da melankolik bir bilmece; belki kötüce de belli iyice...

sen ne dilersen dile,
hepsi olsun
ama ne dilersen dile,
bensizliği bile...

35 yorum:

  1. Şarkı çalınca açılmayan paraşütler gibiyim: Şarkı susmayınca düşmüş bir meteor/isyen.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Me/teorik olarak düştüğü yeri yakan ağıt olmalı türüm...

      Sil
  2. Dostum yazı güzel. belliki çok şey anlatıyor ama ben sondaki dörtlüğe vuruldum.
    kız ardakaşıma yolladım mesajla nerden çaldın diye cevap yazdı :))
    bu arada google + sayesinde rasgele geldi yazınız. nasıl üyeniz olabilirim acaba?
    birde bu dörtlüklerdne başka var mı??

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. olmaz mı hiç :P

      Google profilinizle sağda bu siteye tekme tokat dalın var, o şekilde takip edebilirsiniz ama dörtlükler içinse dürüst olmalıyım; pek tavsiye etmem!

      Kaldı ki şiir olsam Özdemir Asaf'ın kaleminden çıkmak isterdim, Edip Cansever'in ya da Turgut Uyar'ın mesela. Cemal Süreya'dan da sevda sözleri vardır istediğiniz biçeme sahip...

      Yalnız, çok öte yazıtlar olsalar da hiçbiri sizin yazacağınızın yanına yaklaşamaz özellik olarak. Tabii ki sevdiğinizin gözünde...

      Öyle işte...

      Sil
  3. Son misralara bende bayildim arkadasim kalemine saglik

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim ilginize ve yorumunuza :)

      Bir kere daha böyle olmuştu, alttaki tek bölüm yukarıda yazılanları ötelemişti. Hani derler ya "bir cümlede ama'dan önce yazılanlar çok da önemli değildir" diye, sanırım yazının kaderi de bu olacak :D

      Sil
  4. Guzel bi lader:)parlak misralar öne cikar

    YanıtlaSil
  5. Kader olacakti:) duzeltiyorum lader de ne:)

    YanıtlaSil
  6. İzmirliler biraderi evirerek bilader yapmışlardır, öyle sandım ilk okuduğumda ama kader de olur :D

    Parlak mısralar öne çıkar da öncekilerin kül oluşunu izlemek acı :p abarttım gene :D

    YanıtlaSil
  7. Kül olmaz arkadaşim(hafifçe sırtına vurarak)yalniz taştan duvar olmaz
    Nor:cok yazim yanlisi yaparim affola

    YanıtlaSil
  8. Not of not:(ipaddayim boyle oluyor ellerim büyükte biraz:/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Siz yanlış yaptıkça ben o doğruymuş gibi okuyorum ki sanırım bu da yanlış :D

      Sil
    2. Buna güldüm işte:)

      Sil
  9. üç nokta bir yüz olaraktan döner döner baştan okurum ben bunu...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnanır mısınız "üç nokta bir yüz" olacaktı başlık ama çok yüz vardı ve kanaat notuyla sıkışıverdiler araya...

      Sil
  10. Bir kaç kez okunası bir yazı olmuş bence de, tuzak sorulara takıldım bende;ne çok var hayatın içinde

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birkaç kez okunası olması iyi bir şey sanırım :) Hayatın içerisinde epeyce tuzak var tabii; kimisi uzak ara neşeli, kimisiyse cani...

      Sil
    2. Hiç şüphesiz iyi bir şey ikinci kez okunması,Schopenhaur ; iyi şeyleri dönüp dönüp bir daha okuyun ama kötü olanı fırlatıp atın elinizden der. Sizin yazınız düşünmemi sağladı tuzak ve kazık sorular üzerine. Tuzak soruların daha iyi olduğuna karar verdim, hiç değilse amaç karşı tarafı çözmek,onu deşifre etmek. Ama kazık sorular direk karşı tarafı gömmeye yönelik.Haklısınız tuzak sorular neşeli de olabilir, ona saçma sapan da olsa bir yanıt bulur geçiştiririz ama bir takılırsak kazık soruya ne çok zaman kaybederiz,yapabileceğimiz ne çok soruyu çözemeyiz.
      Yazdığım en uzun yorumdu; benim bazı yazılarımdan bile daha uzun oldu ki ben yorum yazmayı sevmem.

      Sil
    3. Sevindim buna ama üstadın akıl oyunları çoktur. Kötü olanı fırlatıp attığı görülmüştür fakat iyi olana kötü dediği de çok görülmüştür :D

      Sil
  11. Nermin Altınsay22 Mayıs 2012 16:07

    güzel bi yazı, sağlam yazar. abartmaya gerek yok bi tarafları kalkar sonra

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dün "House M.D Bitme" yazıma muhtemel bir dost dadandı garip şekilde; "herkes okumasın bu çocuğun yazdıkları" nidaları ile.

      Bugün de buna :D Anlamadım ki...

      Teşekkür ederim görüşünüz için Nermin Hanım, ne diyeyim ki başka.

      Sil
  12. Erdost;

    Az önce sayfama şizoid bir mesaj geldi; "Erdost ve Nomen aynı kişiler" miş. Neyse öğrendiğimiz iyi oldu, "bence" diye de eklemiş. "hangi ben?" kimbilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nomen;

      Tüh, foyamız sonunda ortaya çıktı :P

      Hemen yukarıdaki yorumumda da belirttiğim bir tuhaflık var ama takılmamak gerekiyor ki "Erdost ve Nomen aynı kişiler" demesi birinin neyi değiştirir :)

      Öyle bakmış, böyle görmüş...

      Oyuna devam... :)

      Sil
  13. Aslında yorum yapmak en sıradan işlerden biriydi, fakat dostmodern ile ex-post gelişen ilişkilerin etkisi nedeniyle sıradan olan yormuştu...

    Veni vidi'yi hatırlayıp vici diyememenin virtue olduğunu düşündüren bir yönü vardı, biliyordum bu yönünü kadim bir arkadaşından ödünç aldığını. Ancak ben yine de bu yüzden de yorum yapmayı bırakmıştım...

    Her ne hikmetse bu yazıyı okurken virtue denen şeyi Makayavel'den öğrenecek kadar acze düştüğümü hatırladım. İşte bir anlamda ''bir üretim hatasının zamanlama hatası yapması, devamlılık hatasını beraberinde getirmiyor!'' dedim ki yeniden yorum yapmaya karar verdim... Tabiiki, devamlılık hatasını kıracak inisiyatif böyle bir yazara yapılacak yorumla hayata geçirilmeliydi...

    Susuz rakı mı daha tehlikeli beyne virüs sokan yazıların yazarı dostlar mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yoksa kafa karıştıran gizli özneler mi? Sizinkisi tam bir gizli-yorum vakası ki bilmem ne demeli!

      Kardeşlik...

      Sil
  14. yazı bütünüyle güzel. ben hangi birine yorum yapsam bilemedim. başlangıç güzeldi. iyi dedim yoruma burdan girerim okudukça paraşütü unuttum mutlu ölmeyi de unuttum şu cümleye takıldım

    "Ters açıdan bakıldığında yüzsüz Murphy güzel Pollyanna ile evlidir..."

    ne güzelmiş ki ve de ne doğruyuş ki bu..

    özdemir asaf demişsin, cemal süreya sevda sözleri demişsin yanına bir de nazım eklemelisin :)

    -kafiye güzel oldu, eklemesen de olur ehe-

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Yazıyı güzel bulman da benim için çok güzel.

      Sürrealist anlamda Murphy ile Pollyanna'yı evlendireli hayali 2 yıl kadar oldu, şahitleri gene ben :P

      Şiir olsam bölümünde yazacak epey isim var, söylediğin üzere de bazıları aksi, nalet :P

      Sil
  15. Böyle şeyler yazabilen biri (özellikle ilk partı) neden sadece blogla sınırlarki kendisini. Bunun gibi bir yazıyı yazabilecek kaç yazarımız var ki? Dünyaca ünlü bir yazarın yazdığından ne farkı var ki? Köşe yazısı olsa ekşisözlükte günün konusu olurdu emin olun. Hakkında onlarca entari (entry) girilirdi. Sizin gibi yazabilmek için neler vermezdim ki. Konusu hiç önemli değil yazdıklarınızın. Üslubunzu o kadar baskın ki, konu ne olursa olsun bir yazıyı sizin yazdığınızı anlayabilir herhangi bir yazınızı okuyan kişi.

    Ben şu an kendimi okuduğunu anlayabilecek ve biraz da yorumlayabilicek bir kişi olarak görüyorum. İyi bir okuyucu yada anlayıcı olduğum söylenebilir daha çok ama iş yazmaya gelince tıkanıyorum. Bu yüzden dedim sizin gibi yazabilmek için neler vermezdim diye. Bir de şöyle bir şey var. Ünlü yazarlar sizden güzel yazmıyorlar emin olun. Biraz fazla övdüğümü düşünübeilirsiniz ama ben entelektüel olarak lanse edilen ve kalemi kuveetli olarak niteclelen nice kişiden nitelik olarak çok yukarıda olduğunuzu düşünüyorum. Bunu şu yukarıdaki kısacık yazınızdan anlamak kafi olmayabilir belki ama "Öz" ve "Karmaşık" temalı yazılarınızdan kapasitenizi anlamak mümkün. Size hayran olmamak mümkün değil.

    Ben beğendiğim bir şeyi övmesini çok severim Erdost Bey. Lütfen mazhar olduğunuz bu ilgimi ve sözlerimi mazur görün.

    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir keresinde hocaların piri Muhittin Ataman Hocam, beni bu denli bir mahçubiyete sürükleyecek kadar övücü sözler sarfetmişti. Hem de mezuniyet yemeğimizde ki not ortalaması orada en düşük olan kişi tartışmasız bendim :) Yüzümü kaldıramamıştım yerden. Övülmekten her insan hoşlanır, ben de az buçuk insanım ki ben de hoşlanırım. Ama o sırada nereye bakayım, elimi ayağımı, mahçup gülüşümü nereye saklayayım bilemem. Bana fazla yorumunuzu okurken de aynı şeyleri hissettim Ahmet Bey. Çok ama çok teşekkür ederim.

      Not: En çok da "öz" ve "karmaşık" temalı yazılarımı vurgulamanız hoşuma gitti ne yalan söyleyeyim.

      Sil
  16. Görüldüğü üzere anlamsız cümleler yasal iken anlamlı cümleler yasaktır.Sen hep anlamlılarını yazmaya devam eden "erodot" yazarımız kemiği olmayan dilimizin kemiği dili olmayan kalbimizin dili ikisine de sadece onay verebilen her duruma alışan beynimizin sessizlikte yer bulan kalemisin artık bu böyle biline; ben hep zevk alıyorum okumaktan polyanna değilim ama murphy de bilinçaltımızın babası olmamalı,erodot kardeş:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ülküüü,

      Gölgelerin gücü adınaaaaaaa, diyeceğim az kaldı... :P

      Murphy ile Pollyanna mevzusu ise çok geniş aslında. Don Kişot var bir de bu trioda...

      Yorumunun son bölümüne söylenebilecek de tek şey var seni tanımanın getirisiyle de;

      Grilere dönüşün hayırlı olsun :D

      Sil
    2. Bunca olaydan sonra hala gri demek olmaz:) tam anlamıyla siyahı siyah gibi beyazı da beyaz gibi yaşadım ama hala grilere alışmadım:))sanki yakışmadı bana bu renk:))

      Sil
  17. anlamak ve anlaşmak adına daha yalın diller tercih edilse de böylesi de eğlencelidir aslında. Sonra bakmak ve görmek arasındaki çelişki gibiymiş Okumak ve anlamak. Böyle yazıldıysa senaryo, anlayanlar yüzeysel okuyanları yönetir kolayca ne de olsa.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Anlayanlar, yüzeysel okuyanları yönetir kolayca..."

      Ne güzel sözmüş!

      Peki ya anlatanlar? Onlar da anlayanları ya da anladıklarını düşünenleri yönetebilirler mi, kolayca...

      Sil
  18. Fark yaratmak isterken anlaşılmak da istiyordu, işte bu imkânsızdı… Anlaşılmak isteği daimi bir ihtiyaç olmasının yanı sıra çoğu zaman da onay beklemekti ve tek kelimeyle acizlikti. Çoğunluğun aksine anlaşılmanın değerli bir şey olduğu fikrine -anlaşılmak istemesine rağmen- hiç mi hiç katılmıyordu ki bu ve bunun gibi katılmazlıkları toplumu anlamasına yol açıyordu. Toplum anlaşılmış olmanın haliyle anlamlı olduğunu düşüne dursun kahramanımız toplumun aksine anlaşılmaya çalışmayacaktı, fark yaratanlar da çoğu zaman anlaşılamamıştı. Ancak bu cümlede geçtiği kadar kolay bir şey değildi. Günü geldiğinde herkes mutlu bir hayat ile anlamlı bir hayat arasında seçim yapmak zorunda kalacaktı ve anlaşılmak anlam kazanmaktı ama bu durumda mutluluk anlamsızdı. Aşabilmek için anlaşılamamak şart olan bir ibareydi, anlaşılmaksa yalnız olmamak demekti. Kahramanımızda da tanrılığın yalnızlıkla ilgili emareleriyse yavaştan görülmeye başlanmaktaydı ki bazı yalnızlıklar haysiyetti.

    YanıtlaSil

Dostmodern Hyde Park'a hoş geldiniz :D

Bu sizin bana yazdığınız ilk yorumunuzsa, dövüşeceksiniz... Welcome the erdost club...

Yorum yazmanız beni mutlu eder, yorumunuz etmese bile...

Yaz işte be...